Türkiye'de siyasetin özellikle bu defa realist- romantik akslarında ayrıldığını yazdım, söyledim. Rasyonel seçmen, yani düşünüp taşınıp, oyunu ideolojik önyargıları içinde değil de çıkarları doğrultusunda kullanan seçmen tanımı ilgili literatürde de hayli tartışılmıştır. Belli bir çevre verilen oyun yanlış olduğunu, halkın kötü demokrasilere taraftar olduğunu çünkü popülizm iğvasına kapıldığını yazar. (Bu konuda Bryan Caplan'ın The Myth of the Rational Voter kitabına bakabilir dileyenler.)
Biraz daha elitist bu görüş bizde şimdi haydi haydi yankı buluyor. Bu görüşü dile getiren yazılarda halkın 'çıkar' diye gördüklerinin bir 'aldatmaca' olduğu vurgulanıyor. (Hem de nasıl, hem de nasıl...) İşte makarna, kömür, margarin polemiğinin altında yatan olgu bu.
***
Bu tartışma on yıllardır sürüyor. Daha da sürecek doğal olarak. Beni ilgilendiren işin ötedeki bir yanı.
Madem ki,
demokrasiyi tartışıyoruz son kertede, seçmenin
karar alma- karar verme süreçlerini nasıl
ussallaştıracağını da tartışmak gerekir. Bunun en önemli yolu siyasetin
rasyonel terimler,
projeler, öneriler etrafında yapılmasını sağlamak,
iktidarların vaatlerini ne ölçüde tuttuğunu araştırmak,
denge ve denetim mekanizmalarının işlevini güçlendirmektir.
Kısacası, demokrasi,
aşağıdan yukarıya örgütlenmeyen,
sivil toplumunu güçlendirmeyen ve
seçmenin ussal yaklaşımına olanak
hazırlamayan bir demokrasi
olmamalı. Eğer bu mekanizmalar kullanılırsa, evet, demokrasi en iyi rejimdir. Bizdeki sorun büyük ölçüde siyasetin ezberler üstünden devam etmesidir. Mahalle kahvesi tartışmalarının
makro ve mikro siyaset parametreleri olarak değerlendirilmesidir.
Dallı budaklı, yaygın, taşkın bir konudur bu.
Teknokratların yönetimini aramaktan
seçkinlerin iktidarına kadar geniş bir alanı kapsar. Ama hiç oralara girmeden önemli bir noktaya değineyim.
***
Eğer
elitist, küçümseyici, dışlayıcı, tahkir edici bir tutum içine girilmezse aslında Türkiye'de son zamanlarda bahsettiğim türden örgütlenmelerin artan bir hızda geliştiğini görüyorum. Bunlardan büyük yararlar elde edebiliriz.
Oy ve Ötesi'nden kimse şikâyet etmedi. Onlar da işlerini gayet iyi yaptılar. Şimdi bakıyorum Boğaziçi Üniversitesi'nden bir grup genç bir araya gelmiş ve
Doğruluk Payı adı altında '
vaat analizi' yapıyor.
140 Journos diye bir başka grup
habercilik ve
haber doğrulamacılığı işiyle uğraşıyor.
Doğru işletilirse bunlar sivil toplum adına, demokrasi adına büyük kazanımlardır. Bu gençlerin önemli bölümü bu işlerden bir süre sonra uzaklaşır. Ama keşke bu yapılar ciddi ve kalıcı kurumlara dönüşse. Gene bu gençler Türkiye'nin bundan sonraki 40-50 yılının yüzü olacak, her alanda bu ülkenin birikimini meydana getirecek. Bunların da kurumlarının da savunulması gerekir.
Ne yapalım ki, eğer
iktidar varsa
muhalefet de olacaktır. Demokrasiyi demokrasi yapan muhalefettir. İktidar her rejimde mevcuttur ve iktidar yapısı, tanımı gereği sorundur, sorunludur. Onu sadece parlamentonun
denge ve denetim mekanizmasıyla kontrol etmek olanaksızdır. Ancak bu tür örgütlenmeler bir yandan
toplumsal bilinçlenmeyi sağlayarak o 'aldatma' denen sürecin başlamasını engeller bir yandan da iktidarı ciddi, yapıcı bir irdeleme içinde tutar.
İyi demokrasi herkes için yararlıdır, biraz daha gayret...