Taşlar inceden inceye yerine oturuyor. Putin, Esad'ı davet ediyor, o da Kremlin'e gidiyor. (Konuşma tutanaklarında Esad'a 'davet ettik siz de bu trajik dönemde kalkıp geldiniz, teşekkür ederim diyor.) Putin'in bölgede sürdürdüğü hareket için kendisine PYD'yi müttefik olarak seçtiği anlaşılıyor. Bunun üstüne Erdoğan, Putin'i arayarak PYD ile olan ittifakının kabul edilemeyeceğini belirtiyor.
Benzeri bir uyarı devletin üst düzey yetkilileri tarafından ABD'ye da yapıldı.
ABD, havadan attığı paletlerin silahla değil insani yardımla dolu olduğunu söylüyor. Ama anlaşılan silah da var içlerinde.
Bunun üstüne devlet ABD'ye PYD'nin o silahlardan tek bir kurşun atması halinde bu örgütün açık hedef haline geleceğini belirtiyor.
Öte yandan HDP Eş Genel Başkanı yaptığı bir konuşmada sırtlarını PYD'ye YDG'ye dayadıklarını söylüyor ve 'bunu ifade etmekte bir sorun görmüyoruz' diyordu.
Gene devletin PYD'yi nasıl değerlendirdiğini biliyoruz: sınırın öte yanında PYD bu yanında PKK. O nedenle Fırat'ın batısına geçtikleri anda devlet PYD'yi vuracağını da çok önceden belirtmişti.
***
Devam edelim:
Tahir Elçi bir açıklama yaptı. Hakkında savcılık soruşturma başlattı.
Elçi, daha sonra açıklamalarını genişletti.
PKK'nın silahlı, illegal bir örgüt olduğunu kabul etti. Ama
IŞİD veya
El- Kaide değildir dedi. Bu örgütün tarihsel, toplumsal, askeri örgütlenmesine işaret etti.
İlgili literatür de benzeri hususlara dikkat çekiyor. Kuşkusuz
bir terör örgütü PKK. Ama sadece o değil. İkincisi
tek bir PKK yok. Kendi iç bölünmeleri ve o farklı hiziplerinde takınılmış farklı tutumlarla
birkaç hatta çok sayıda PKK var. Özünde bu örgütü
Kürt coğrafyasının şu veya bu şekilde irtibatlı olduğu bir 'zemin' olarak görmek kabil. Aynı şekilde
DAEŞ de belli bir
kültürel coğrafyanın ilişkili olduğu bir örgüt.
İlgi ve ilişki muhakkak
desteklemek ve özdeşleşmek anlamına gelmez.
Ama tarihsel bir pozisyon oluşturma bakımından önemlidir.
Bütün bunları alt alta koyunca ortaya Türkiye bakımından çok ilginç bir sonuç çıkıyor. Türkiye git gide
karmaşıklaşan bir denklem içinde artık
PKK/ PYD/ YPG sorunuyla uğraşacak. Hatta Türkiye'nin PKK bağlamında
cepheyi genişlettiğini ve
Rusya'yı ve Amerika'yı bile şu veya bu ölçüde karşısına aldığı görülüyor.
***
Geniş coğrafya, geniş cephe, geniş siyaset...
30 yıldır devam eden bir tarih... Ötesini irdelemeye bile gerek yok. Bu şartlar altında yapılacak bence çok önemli bir şey var:
Türkiye'deki Kürt sorununu en
barışçıl yoldan, en
demokratik biçimde,
tarihe mal olacak şekilde halletmek. OD coğrafyası her gün biraz daha karmaşıklaşırken bu sorun PKK üstünden çok zor çözülecekmiş gibi duruyor. Aksine sorun demokrasi platformunda uzlaşmayla çözülürse PKK'nın
askeri platformu altından kayacaktır. Sosyolojik desteği kaybolacaktır.
Bunu özellikle şunun için belirtiyorum.
Bahsettiğim sorunu Türk siyasetinin bugünkü topografyasında hâlâ
Akparti'den başka çözecek bir güç
yok. Hayal kurmayalım:
Kemalistler ve Kürtler ittifak etmez. Gene hayal kurmayalım
MHP ile HDP aynı çatı altında bir araya gelmez. Oysa Kürtlerle Akparti'nin
tarihsel bir ittifakı vardı ve bu beraberlik büyük sonuçlar doğurmuştu.
Keşke bu seçim dönemi
çatışma ve ayrışma için değil bir kere daha
kavuşma ve birleşme için kullanılsaydı. Gene de tren kaçmış değil. Çünkü siyaset maç değil. Bitmiyor.
O nedenle tek çözüm: çözüm, çözüm, çözüm...