Sokaklarla iyi kötü teması olanlarımızın tespit ettiği bir gerçek muhakkak ki benim yaptığım gözlemlerle örtüşür. Taksi şoförlerine, simit satıcılarına, garsonlara sorduğunuz sorulara aldığınız ilk karşılık biraz daha konuşunca değişir.
Baştan, çalakalem reddettiğini sonradan o da fark eder ki, başka bir gözle görmekte, zihninde başka bir yere yerleştirmektedir. Ve bu tanıma, 'aydınlanma' hepimiz için, hemen bütün problemli konularda geçerlidir.
***
Ben Türkiye'de yaşayan insanın bu bahsettiğim çelişkili yaklaşımını en fazla
Avrupa ve AB konusunda görüyorum.
Bir açıdan bakılırsa AB'yi neredeyse istemeyenimiz yok. Elbette
radikallerimiz var. Elbette onlarla Avrupa ve AB arasında buz denizleri mevcut. AB yapılan araştırmalara göre şu anda Türkiye'de yaşayan insanların
öncelikli meselesi değil. Aramızdaki ilişkiler
dondurulmuş gibi idi.
Şimdi
Suriyeliler kapılarına dayanınca, daha önce sayısız defa bu köşede işaret ettiğimiz adım atıldı,
mali külfeti yüklenip göçmenleri Türkiye'de tutmanın yolunu aramaya başladılar. O arada
unutulmuş fasıllar açılıyor,
3 milyar avro veriliyor, hatta telaşa kapılan İngiliz basını '
vizeyi de kaldıracak AB' diye feryat ediyor. Kısacası AB yeniden gündemde...
***
Gelin bunları bir yana itip gerçeği bir daha itiraf edelim: Türkiye'nin genel siyasi gidişatını, temel siyasal kararlarını
Avrupa/ Batı ve AB normlarından ayrı düşünmek olanaksız. Tek kelimeyle olanaksız.
Hukukun üstünlüğü, insan hakları, çoğulcu demokrasi planında kim
AB dışında bir pozisyona sahip Türkiye'de? Türkiye'nin fay hatları olan
Müslümanlar, Kürtler, Aleviler bakımından bu konular öncelikle ve özellikle önemli değil mi? Demek ki, Türkiye'nin yaşadığı toplumsal, siyasal, kültürel sorunların çözümü de bu AB sürecinden geçiyor.
Basın ve düşünce özgürlüğü, demokratik ve adil seçim, temsil adaleti bir yana artık bunların uzantısı sayılan dengeli gelir dağılımı, sürdürülebilir kalkınma, çevre ve iklim koşullarına saygılı sanayileşme konusunda kimsenin hayır diyecek hali var mı? AB şimdi neredeyse tamamen bu konularla meşgul...
Bütün bunların ötesinde bugün anayasal yurttaşlık, vicdani ret, çoğulcu ve katılımcı demokrasi, farklılıkların farkında olmak '
yeni demokrasi' diyeceğimiz düzenin parametreleri ve gene Türkiye'de aklı başında herkesin bu kavramları benimseyeceği muhakkak.
Bana göre
toplumsal bakımdan yaşadığımız bütün
sorunlar hepimizin kabul ettiği bu kavramların ve onların ördüğü bir
demokrasinin güçlü bir biçimde
yerleşmemesinden kaynaklanıyor.
***
Türkiye
OD'da şu veya bu pozisyonu tutacaktır. Bu kolay bir iş değildir. Sorunlarıyla birlikte gelecektir OD bize, ama az ama çok.
Büyük devlet olmak o sorunlara göğüs germeyi gerektirir. Eğer
demokratik konsolidasyon sağlanırsa,
moral güç oluşturulursa sorunlar aşılabilir.
OD'nun Türkiye'den beklediği de budur.
AB, bu süreçlerin kestirme yoludur. Türkiye'de belli çevrelerin birbirine
zıt gördüğü
OD-AB ilişkileri hiç de öyle olmak zorunda değildir. Tersine, OD politikalarından
vazgeçmekten söz etmiyorum. O politikaların
AB bağlamında daha sağlam bir zemine oturtulabileceğini vurguluyorum.
Kristof Kolomb hep
Batıya gidilirse
Doğuya varılacağını anlamıştı.