Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

PKK Öcalan'a karşı savaşıyor

Kürt konusunda beklenen gelişmeler yaşanıyor. İnsanlar sokaklara dökülüyor. Son derece tehlikeli bir gidişin eşiğinde duruyoruz. Taraflar sertleşiyor, keskinleşiyor ve birbirinin boğazına yapışıyor. Umarım, 1990'larda her şeye rağmen yaşanmayan, engellenen pogrom ve kristal gece tehlikeleri, ipuçları bu kadar belirmişken, bir kere daha engellenir. Ama itiraf edeyim ki, bu defa gidişatı daha sert görüyorum. O zaman aklıma, herkes gibi, ne yapılabilir sorusuna cevap aramak geliyor ama bugünkü dünyada herhalde daha zor bir soru yok.

***

O zorluğun nedeni bizim sadece yerel bir mesele saydığımız, sadece bir terör örgütü operasyonu olarak gördüğümüz bu konunun aslında uluslararası boyutlarının olmasıdır. OD gibi kanlı, karmaşık ve hayli karışık bir bölgede Kürt konusu gibi farklı bölge ülkelerinin doğrudan bağı olan bir meselenin başka türlü mütalaa edilmesi olanaksız. Ona bir de bölgeye müdahil olmak isteyen ve olan büyük devletlerin etkisini katın, durumun vahameti anlaşılacaktır.
Hiç şüphe yok ki, PKK hadisesi öncelikle Kürtlerin kendi iç çatışmalarının bir sonucudur. Yani, bütün o Oslo görüşmelerinden, Öcalan mektuplarından sonra, ne oldu da Selahattin Demirtaş kürsüye çıkıp Erdoğan'a 'seni başkan yapmayacağız' dedi? Böyle bir tepkinin gelmeyeceği, hatta başkanlık konusunun Kürtlerle sürdürülen müzakerelerin yapıcı unsurlarından biri olduğunu sağır sultan bile duymuştu, cihanı âlem biliyordu. Öcalan da o oluşumun bir parçasıydı. Demirtaş o lafı ettiğinde herkes Erdoğan muhataptır sandı ama hamle Öcalan'a karşı yapılmıştı ve Kandil çıkışlıydı.
İplerin koptuğu asıl nokta odur. Yani, PKK bugün bu savaşı Türkiye ve devlet üstünden aslında Öcalan'a karşı sürdürmektedir. İki yıl üst üste Nevruz açıklamalarını yapan Öcalan değil miydi ve meydana toplanan bir milyon insana silahları gömme aşamasına geldiklerini söyleyen gene bizzat Öcalan değil miydi? Oradan Kürtlere dönük hukuki yapı değişikliğine, yeni bir anayasaya, anayasal yurttaşlığa geçilecekti.
Dünya ve bölge siyaseti buna izin vermedi. Birincisi budur ve bu son derecede ciddi bir haldir.
İkincisi şimdi yaşadığımız fiili durumdur. Türkiye PKK'ya karşı elbette karşı koyacak. Ama bu çatışmanın gene bu bölgede ne türden bir dizi soruna yola açacağını da bilmek gerek. Kuzey Irak'taki durum, Suriye'deki durum, İran'ın sessizliği herhalde yakın dönemde gündemimizde olacaktır. Buna PYD ve DAEŞ'i katınca karmaşanın boyutları genişliyor.
***

Bütün bunlarla birlikte düşününce çözüm gelip siyasal bilinç noktasında kilitleniyor. Türkiye bütün o barış sürecinde konuyu dikkatle yürütüyordu.
Fakat şiddet başlayınca iki taraf da paralize oldu. Türkiye belli ki, seçimlere kadar bu minval üzere gidecek. Seçimlerden sonra çözüm için yeni/den arayışlar başlayacak. İşte o noktada acaba Türkiye'nin siyasal bilinci yeni bir çözüm dönemi başlatmaya yetecek mi?
Sorun eğer gelip önce silahların susması sonra görüşme veya önce görüşme sonra silahların susması zıtlaşmasına dayanırsa daha ileri gidilemez. Bu tersleşmeyi aşmak ancak daha yukarıda, daha geniş, daha uzun soluklu bir bakış açısıyla mümkündür. Ve PKK'nın da bu konuda yeni bir bilinç geliştirmesi gerekir. Bugünkü yani 30 yıllık anlayışla daha fazla ilerlenemeyeceğini onun da idrak etmesi şart.
Unutmayalım sadece Türkiye değil OD da hepimizindir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA