Dün Sabah gazetesinde çıkan iki yazı şu karmaşa günlerinde ele almayı düşündüğüm iki konuyu da mükemmel biçimde dile getiriyordu.
Hıncal Abi, HDP'nin dışlanmasını yanlış bulduğunu defalarca dile getirdiğini ve eleştirdiğini yazıyordu, Demirtaş'ın son açıklamalarını eleştirerek, oyunu HDP'ye verdiğini gene bu gazetede ilan ettiğini vurgulayarak. (Bu satırların yazarı da naçizane aynı önermelerde bulunmuştu. 'Şerik' olmak maksadıyla değil, durum tespiti açısından belirtmek ihtiyacı duydum.) Bugünkü karmaşaya çözüm önerisi bu yazıda içkindi: HDP'nin ve Kürtlerin kavranması, kuşatılması, sahiplenilmesi.
Mahmut Övür de gene bizi bugüne taşıyan süreci değerlendirerek çözümün Akparti'den gelmesi gerektiğini işaret ediyordu. 'Akparti ezber bozmalı' diyordu. Bunu nasıl yapacağını da Övür açıklamıştı: Kürt sosyolojisini kucaklamak ve DAEŞ terörüne karşı çıkmak!
Siyasetin temel mantığını yerli yerine oturtunca bütün çözüm yükünün gerçekten de Akparti'nin sırtına bindiğini ben kendi payıma söyleyeyim. Niye böyledir, açıklayayım.
Birincisi, Akparti iktidardır. Sorunlara çözüm bulmak daima iktidarın sorumluluğudur. Eskiden beri söylenen söz doğrudur. İktidar, şikâyet makamı değildir. Şikâyet merciidir. Yani birileri gelir şikâyetini oraya, iktidara aktarır, o da çözüm üretir. Ama iktidar şikâyet etmez.
İkincisi, Akparti bugün % 41 oyla Türkiye'deki en büyük ve en yakın rakibinden % 16 daha fazla oy almış, 13 yıldır iktidarda bulunan partidir. Güneydoğu'nun kendisine özgü şartlarıyla orayı kaybetti. Ama hâlâ Türkiye'nin her köşesindeki varlığı mevcuttur.
Üçüncüsü, iktidar, hele Türkiye'de, taşıyıcı, kuşatıcı, kavrayıcı olmak zorundadır. Türkiye çeşitli kutuplaşmaların, ayrışmaların, zıtlaşmaların hatta bölünmelerin ülkesidir. Böyle bir ülkenin yönetilmesi için gerekli şartları üretmek öncelikle iktidara düşer.
Bu üç maddeyi birleştirince, ortaya neye çözüm aradığımız sorusunun cevabı da çıkar: Kürt sorunu!
Çok uzun süre Kürt sorunu dediğimiz bu mesele yakın zamanda Çözüm Süreci, Kürt Barışı adıyla anılıyordu. Ne olduysa oldu, tekerlek kırıldı, araba devrildi ve yeniden çözümsüzlük aşamasına ulaşıldı. Ben gerekçesini kendi anladığım kadarıyla söyleyeyim. Bu durum bir tedirginlikten kaynaklandı. Erdoğan sonrası Akparti'nin MHP'ye oy kaybettiği varsayıldı, o hareketin nedeni olarak çözüm süreci görüldü, gösterildi. Akparti, gereksiz ölçülerde Kürt karşıtı bir siyaset üretti. Bir spekülasyon tabii, gene de, söyleyeyim, belki böyle yapmasaydı, MHP'ye de HDP'ye de giden oyları bir ölçüde azaltabilirdi.
Bunlar yaşandı, bitti. Üstelik köprülerin altından çok sular aktı. Bugün PKK'nın son hamlesiyle Türkiye yeniden çatışma ortamına sürükleniyor. Hele KCK'dan gelen 'silahlanın, silah eğitimi alın' çağrıları da göz önünde bulundurulursa...