Hrant Dink'in cenazesini kaldırırken Şişli'de, Agos'un önünde düzenlenen büyük mitingden dönüyordum. Birçok insan küçük, yuvarlak, elde taşınabilen küçük 'Hepimiz Ermeniyiz' pankartı taşımıştı. Metroya bindim. Hiç oralarda görmeyi tahmin etmediğim ama çok sevdiğim bir kadın arkadaşımla karşılaştım. Lafımı sakınmadan 'sen de mi buradaydın' dedim, gösteriye katılabileceğini tahmin etmediğimi söyledim. Güzel, şık, zarif arkadaşım 'ama böyle bir Kürt öldürülseydi katılmazdım' dedi. Kanımın donduğunu hissettim. Gerçekten kuruyup kaldım. Türkiye o zamanlarda bu kadar bölünmüştü. Sonra iyi şeyler oldu. Yakınlaşıldı. Fakat...
***
Dün
Suruç'ta meydana gelen ve gerçekten çok vahim, nereye açılacağı belirsiz olaydan sonra
sosyal medyada hemen HDP'ye yüklenenleri görünce bu anıyı hatırladım. Hatta o atılan mesajlarda olaydan HDP'ye oy veren '
Beyaz Türkler' kendilerini de sorumlu tutuyordu. Daha baştan HDP'yi veya
Kürtleri/ PKK'yı suçlu görüp, o partiye 7 Haziran'da oy verenler, '
biz de kabahatliyiz' deyip işi alabildiğine vahim bir noktaya taşıyordu.
DAEŞ'in, ilk verilere göre böyle diyelim, Türkiye'ye gelip bu olayı düzenlemesi ne derecede vahimse daha işin iç yüzü aydınlanmadan bu ürkütücü hadisenin
PKK'ya yıkılması da bir o kadar vahim. Demek ki, o korku, o endişe hâlâ devam ediyor...
İşte bu noktada durumun hem ne kadar
vahim hem de ne derecede
karmaşık olduğu bir daha anlaşılıyor.
***
Vahim, çünkü böyle bir olayın ardından bile hemen
PKK/Kürtler özleşmesi kuruluyor, olay bu kesimin üstüne yıkılıyorsa
barış sürecinden, çözüm sürecinden hayli geriye düşülmüş demektir. Bu sadece
devlet politikası olarak değil,
toplumsal zihin olarak da böyle.
Öte yandan
karmaşık elbette. Çünkü bombanın patladığı anda
SGDF toplantı düzenliyordu. Toplantının
Rojova ile bağlantısı vardı.
PYD- DAEŞ- Rojova üçgeni olayın belkemiğiydi. Az ötede bütün bunların kaynağı olan
Suriye ve o ülkede yıllardır devam eden, bir türlü yatışmayan, nereye gideceği meçhul olaylar var. İşin daha da ilginç yanı şu andığım isimlerin hepsi birer gerçeğe tekabül ediyor ve bunlarla yaşamak zorunda Türkiye.
***
Yapılması gereken iki şey var. Birincisi, devletin böyle bir olaydaki
istihbarat eksiğini görmesi. Bir
canlı bombanın böyle bir toplantıya sızacağının bilinmemesi, engellenmemesi gerçekten üzücü. İki,
Kobani'de,
Rojova'da yaşanan gerçeğin Türkiye'deki devlet tarafından yerli yerine oturtulması gerekiyor. Bundan sonra o konulara dönük politika ancak
gerçek kabul edildikten sonra temellendirilebilir. Gerçekten verimli bir dış politika ancak bu esneklikle mümkündür. Üçüncüsü, evet, maalesef,
Suriye meselesi bu olaydan sonra yeni bir dönemeç almıştır. O kadar ileri gidip, Suriye bize de sıçradı demek gerekir mi, bilemem. Ama
Suriye- Kürtler- DAEŞ ile artık daha fazla içli dışlı olacağımız muhakkak.
Önereceğim çözüm belli: Türkiye, kendi Kürtleriyle hiç zaman geçirmeden
çözüm sürecini güçlendirmek,
barışı temin etmek için elinden geleni yapmalıdır. Gerçek
kazan- kazan çözümü budur ve emin olun böyle bir durumda
Türkiye'nin kazancı çok daha büyük olur. Bu bir fizik kanunudur. Kaldı ki, bu sadece Türkiye'nin sorunu değil. Dünya da bu problemle eskisinden daha farklı bir yaklaşımla ilgileniyor...
...dersek, dinleyen olur mu?...