Bazı çevreler şakır şakır koalisyon hesabı yapıyor. Ben de epey süredir kafamda o formülü evirip çeviriyorum. Acaba diyorum şu 'grand koalisyon' iyi midir, değil midir?
İtiraf edeyim ki, demokrasi mutlak ve büyük iktidarların yönetimi değildir. Küçük ve farklı çıkarları temsil eden partilerin uyum içinde çalışmasıdır. Küçük partilerin mevcudiyeti demokrasi bakımından bizatihi önemlidir. Bunlar neticede daha marjinal partiler olduğundan savundukları görüşler merkezin genel politikalarına nazaran daha önemlidir, demokrasi platformunda. Pazartesi günü de yazmıştım. 1991 Meclisinde RP, böyle bir parti olarak Türkiye'ye demokrasi dersi veriyordu. Demokrasi bir çoğulculuk rejimidir. Farklılıkların bir arada bulunması değilse, çoğulculuk nedir? Ama insanlar 'kakofoni'den korkar. O da her kafadan bir sesin çıkmasıdır. Fakat onu engelleyen gene demokrasinin diyalojik yapısı ve kültürüdür. Çünkü parlamento konuşulan yerdir. Siyasetin özü de ilk günden beri kamusal alan ve orada yapılan konuşmadır. Demokrasi sözdür, dildir, konuşmadır.
Türkiye bu gerçeği böyle yaşamadı. Eli güçlü olanın sesi de güçlü çıktı. Bu da çoğu defa askeri darbe oldu. Darbeler siyasal yaşamı kapatmakla kalmadı. Demokrasiye duyulan güveni de azalttı. Literatürde 'demokrasi kültürü' diye bir kavram elbette vardır. Türkiye'de bunun yeteri kadar güçlü olmadığı söylenir. Hayır hiç öyle düşünmüyorum. Türkiye'de halkın demokratik bilinci de kültürü de yüksektir. Demokrasi kültürünün eksik olduğunu bize düşündüren askeri darbelerin başımıza ördüğü çoraplardır. Yoksa halk eline geçen her fırsatta gücünü demokrasiden yana, çoğulculuktan yana kullanmıştır.
Bunu da şaşmaz bir ölçüyle yapmıştır. Eski siyasilerin yasağını binde beş oy farkıyla kaldıran oydu. Her darbeden sonra darbeyi sandığa gömen oydu. 2002'de heyelan yaratarak Ak Parti'yi iş başına getiren, daha doğrusu eski düzen partilerini sandığa gömen oydu. E, bu halkın demokrasi kültürü ve bilinci daha nasıl olsun, olacak?