Bugün 1 Mayıs. Gençliğimizde söylenen bir marşın sözleriyle, 'işçinin- emekçinin bayramı'. Aynı zamanda solun bayramı bugün. Sağcı, muhafazakâr, mütedeyyin işçi olmaz mı demeyin. Elbette olur. Hatta sağcı ve muhafazakârları bilmem fakat mütedeyyin işçilerden ne kadar solcu olabileceğini gençlik yıllarımdaki ODTÜ'de de, Fransa'da da gördüm. Katolisizmle sol arasındaki ilişki bilhassa bu ülkede başlı başına bir meseledir.
Şimdi de Antikapitalist Müslümanlar Hareketi var karşımızda. Onları sadece bizdeki hareket olarak değil daha geniş bir çerçeve içine alarak, İslam'ın dünyadaki yükselişi bağlamında dikkatle izliyorum. Yakın bir gelecekte sol ve İslam arasında çok daha geniş, derin ve yaygın bir ilişki kurulacağına, yeni tezler üretileceğine kaniyim.
Onu bir tarafa bırakıp, gene, yeni, yeniden sol hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Çünkü son zamanlarda 21. yüzyılda, endüstriyel dönem sonrasında, bugün içinde yaşadığımız şartlarda sol ve solculuk nedir sorusu her zamankinden daha fazla ilgilendiriyor beni.
***
Söylemeye ne gerek, bir
19. yüzyıl ideolojisiydi
Marksizm. Onun nasıl bir kalıcı siyasal eyleme dönüşeceğini
Leninizm tasarlamıştı. Burada kilit (ve anahtar) kavram
modernleşmeydi. Hatta modernleşmenin zora, gerektiğinde şiddete, baskıya dayanan modeliydi. Oluşumun ardındaki ana dinamik
Pozitivizmdi, sosyal Darwinizmdi, toplum mühendisliğiydi.
Bu üç kavramı laf olsun diye art arda sıralamadım. Gerçek ve kesin manasında 19. ve 20. yüzyıl solunun temel dayanakları bunlardı.
Stalinizm bu anlayışın son kertesiydi. Bir
köylü toplumu olarak eline aldığı Rusya'yı bıraktığında onu bir sanayi devi haline getirmişti Stalin ama
20 milyon insan da 30 yıl süren o yönetimde hayatını kaybetmişti.
Mao döneminde yok olan insan sayısı ise
45 milyon.
Böyle bir ideolojinin, yönetimin geçerliliğine evet diyecek tek bir kişinin bulunmadığı bir dünyada, sol, modernleşme, toplum mühendisliği, sosyal Darwinizm dışı bir bağlama yerleşsin diye 40 yıldır insanlar düşünürken, gelinen nokta gene sol bakımından pek de iç açıcı değil.
***
Burada sol derken kişisel olarak
sosyal demokrasiyi düşündüğümü belirteyim.
Revizyonist denilerek daha
1900 yılında 'reddedilmiş' sosyal demokrasinin
Bernstein tarafından tespit edilen ilkeleri geçerliliğini kanıtladı, o günden bugüne. Ama sosyal demokrasinin de gelişmiş toplumlarda bir
dağıtım ve nispi eşitlik politikası olmaktan öteye gittiğini söylemek zor. Kuzey Avrupa ülkelerindeki demokrasinin dahi bugün revizyona ihtiyacı olduğu meraklısı tarafından izleniyor ilgili literatürde.
İşin özü bugün
yeni bir sola ihtiyaç var. Yeni bir solu kurmak Kaf dağının ardında bir hayal değil. Burada atlanması gereken bir eşik bulunuyor. Ben buna
kompleks eşiği diyorum. O da şudur: son 35 yılda dünyada
demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, insancıl ekonomik gelişme (çevre duyarlılığı vs) gibi konularda sol değil
liberal demokrasi öncü oldu.
Bir kere bu çerçevenin hiç komplekssiz kabulü gerekir. İki, sol sadece
bölüşme ve paylaşma politikalarıyla daha fazla yetinemez. Mutlaka
büyüme politikalarını, tam istihdamı gözetmesi gerekir. Üç,
yeni teknolojilerin getirdiği
yeni zihniyeti benimsemesi gerekir. Buna bir de işin
vicdanahlak- insancıllık boyutunu ekleyeyim.
Evet, bu yeni sol
Kaf dağının ardında değil...