Bugün 24 Nisan. Korkunç bir günün tarihi. Artık görmezden gelinmeyecek, unutulamayacak, yok sayılmayacak bir facianın 100. yıldönümü. Osmanlı Ermenileri, Anadolu Ermenileri, 1000 yıl yaşadıkları topraklardan 100 yıl önce bugün verilen bir kararla sürüldüler. Bu sürgün, bütün sürgünler gibi akıl almaz acılarla doluydu. İnsanlar topraklarını, kültürlerini, geçmişlerini ve ölülerini Anadolu'nun dört bir yanında bırakıp bir meçhule yürüdüler.
Bu işin bir bölümü. Diğer kısmında, katliamlar yer alıyor. Neticede şöyle veya böyle 1 milyon insan bu topraklardan (topraklarda demiyorum, özellikle) yok edildi. Bu rakam üç aşağı beş yukarı doğrudur. Kimse artık bunu daha fazla tevil etme gayreti içinde değil.
Bu katliamların oluşturulması için her şey yapıldı. Her şey sistemli şekilde düşünüldü, tasarlandı. Şimdi, 100. yıl nedeniyle yağmur gibi kitap yağıyor. Hepsini okumak imkânsız. Ama hiç değilse eleştirilerini izleyebiliyoruz. Onlar, ne kadar yanlıdır dense bile, gerçeğin önemli bölümünü açığa çıkarıyor.
***
Gerçek Osmanlı'nın son döneminde,
19. yüzyılın son ve
20. yüzyılın ilk döneminde '
geç kalmış milliyetçiliklerin/ ulusçulukların' en keskin biçimde şiddete başvurmasıdır. Osmanlılar çaresizdi. Düşünün ki,
1915 gibi geç mi geç bir tarihte İmparatorluk kurtarmaya çalışıyorlardı.
1923'te Cumhuriyet/ devlet kuruyorlardı. Bunu sağlamanın yolu, '
ittihad-ı anasır' planı suya düştükten sonra, akıllarınca, Anadolu'da '
etnik temizlik'ten geçiyordu. Sadece
Ermenileri değil, zamanla
Rumları, derken
Yahudileri benzeri akıbetlere uğrattılar.
Doğruya doğru, bunların içinde en büyük darbeyi
Ermeniler aldı. Nedeni savaş içinde onların da silahlı girişimlerde, katliamlarda, direnişlerde bulunmasıydı. Sadece Anadolu'da değil.
Kafkaslar'da da benzeri bir çaba içinde, kendilerine
ulus (devlet) oluşturma yolunda benzeri hamlelerde bulundular. Unutmayın ki,
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti de ancak 1918'de kurulmuştur.
Gerçeğin bu yanını saklamanın manası yok. Ama hep dile getirilen bu 'gerçek' Ermeni nüfusa karşı Anadolu'nun her köşesinde uygulanan
şiddet ve yok etme girişimini haklı çıkarmıyor. Hele sonunda Türkiye bu cesamette bir ülke, Ermenistan 3 milyonluk, nüfusunun yarısı açlık sınırının altında bir ülke iken... Kaldı ki,
Anadolu'nun
zenginleşmesi, sermaye biriktirmesi bu büyük etnisitelerin topyekûn ortadan kaldırılmasından, sermaye aktarımından sonradır.
***
Bütün bunlar yaşananları
soykırım saymaya yeter mi derseniz bana göre hayır. Ama
bir tür soykırım olduğu açıktır. Gerisi hukuki bir tartışmadır. O alandaki tartışmayı da biliyorum: bir grup, biz, Türkler, geçmişte gerçekleştirilmiş bir felaket
ardından gelen kuşakları bağlar mı diyor, buna mukabil, sayısız kaynak o kuşakların bilhassa bu sermaye konularında pirüpak olmadığını gösteriyor.
Gene de bırakalım soykırım tartışmasını bir yana; bırakalım ama Türkiye, büyüklüğüne yakışır bir tutumla bu sorunu ele almalıdır. tazminatsa tazminat, malların iadesiyse iadesi, o zaman ne soykırım kalır ortada ne bir şey...
Türkiye böyle davranmalıdır: vakarla ve namusluca...