Kralın hakkını krala vereceksek eğer Yeni Türkiye Sözleşmesi, içeriğinde, kapsamında eleştirilecek veya yüceltilecek neler olursa olsun önemli bir girişim. Bu metin diğer özelliklerinden öte ve önce bir partinin topluma, tarihe, insana bakış açısını belirliyor. Bugüne kadar pek az parti bu türden bir metin hazırladı.
Genel hatlarıyla metin, muhafazakâr bir çizgiye sahip. Türkiye'de muhafazakârlığın esas olarak geçmişle, geçmiş kültürle, dinsel değerlerle birleşmek bütünleşmek şeklinde değerlendirildiğini çok belirttim ki, bu muhafazakârlığın evrensel ideolojik tanımına da uygundur. Bu olguların kabul edilmediği bir muhafazakârlık tanımı da bugüne değin yapılmamıştır. Mesele bunlardan birinin diğerine ne kadar ağır basacağıdır.
Yeni Türkiye Sözleşmesi metinde sayısız ve şaşırtıcı defa tekrarlanan 'kadim' sözcüğüyle bu unsurları genel bir 'geçmiş' potasında eritiyor. Dolayısıyla kadim tarih, kadim coğrafya, kadim devlet, kadim insan, kadim siyaset anlayışı bundan sonrası için de ışık tutacak, yol gösterecek değerleri olarak ortaya çıkıyor.
Bunlara söylenecek bir şey yok. Bu yanıyla değil de, Sözleşme asıl 'insan odaklı anayasa' önerisiyle daha yenilikçi bir tutum sergiliyor. (Ama doğrudan sivil toplumla ilgili hiçbir şey yok metinde. Sadece iç maddede geçiyor bu kavram, dolaylı ve edilgin olarak.) Bu bakımdan Sözleşme, önümüzdeki dönemde yapılacak 'Yeni Anayasa'yı belkemiği olarak zikrediyor. Yeni Anayasa bu sözleşmenin öngördüğü, aradığı uzlaşma içinde yazılacak, metne göre.
***
Seçim Beyannamesi ise bu sözleşmenin bir uzantısı. Çeşitli alanlarda neler yapılacağını anlatan bölümler bir yana çıkılırsa, Beyanname de esas olarak
yeni anayasa ile tayin ediliyor. Bu anayasa yeni bir
düzen öngörüyor. O düzen de
Başkanlık sistemi.
O bölümlerde beklenenden daha yumuşak bir ifade var. Başkanlık sistemi Beyannamede birkaç temel gerekçeye bağlanmış. Bunlar arasında CB ile BB arasında, farklı partilerden gelirlerse, çıkacak
uyumsuzluk var; CB'yi halkın seçmesiyle birlikte doğan yeni
siyasal/ hukuksal boşluk var;
parlamenter sistemin Türkiye'de iyi
çalıştırılmaması var.
Kısacası, daha rahat bir
yürütme yapısı kurmak için savunuluyor Başkanlık sistemi. Bu o kadar böyle ki, Beyanname, doğru kurulmuş bir parlamenter sistemle başkanlık sistemi arsında pek bir fark olmayacağını da aynen böyle yazıyor.
***
Bütün bunlar, yeni bir siyasal
önermenin genel doğrularını içeriyor. Hiçbir siyasal önerme daha
kötüsünü istemez. Her önerme
daha iyi bir düzen kuracağı mantığına dayanır. Bu kural Beyannamede ve Sözleşmede de işliyor. Burada önemli olan her iki metnin de yürütme ve yargının
münferiden müstakil olacaklarını vurgulaması.
Dolayısıyla bu metnin en belirgin özelliği
seçilmişler ve
milli irade ile
bürokrasi arsındaki
çatışmaya, birinciler lehine ağırlık koyması. Bürokrasinin (şimdi ifadesiyle '
vesayet kurumlarının') milli iradenin kontrolü altına alınması. Burada da ağırlığın doğrudan
yürütmeye verildiği, yürütmenin
Başkan tarafından tayin edildiği, Başkanın halk tarafından seçilerek milli iradeyi temsil ettiği gibi bir lineer mantık kurulmuş. Bu iki metin sonuç ve toplam olarak bir
siyasal deklarasyon.
Söz milletin!