Geçen haftayı onca güncel olayın arasında Cumhuriyeti, Cumhuriyetimizi tartışarak geçirdik. Ben de birkaç yazı yazdım. TV'lerdeki tartışmalara göz ucuyla da olsa baktım. Çok ilginç bir 'durumla' karşı karşıya olduğumuzu düşündüm. Böyle bir yazı daha yazmaya karar verdim. Üç önemli noktaya değineceğim.
O noktaların belkemiği ve şaşırtıcı durum şu: ilginçtir, cumhuriyeti daha dün kurulmuş gibi tartışıyoruz. Oysa, 91. yılını kutladık. Dünyada cumhuriyetini, üstünden bunca zaman geçtiği halde bu kadar güncel, dün yaşanmış gibi tartışan bir başka ulus bilmiyorum.
Doğrudan doğruya bu durumun kendisi Cumhuriyetimizle niçin 'sorunlu' bir ilişkimiz olduğunu ortaya koyuyor. Bizde cumhuriyet 'halkın rejimi' olmadı. Evet, halka dinsel/feodal bir rejimin 'kulluk' statüsünden sonra bireylik/yurttaşlık statüsü verdi. Diğer bazı demokratik hakları sağladı. Ama Cumhuriyet bir rejim olarak askerlerce 'korundu ve kollandı.' Onların rejimi oldu, asker cumhuriyeti haline geldi. Dolayısıyla bir askeri rejim olarak, resmi ideolojinin yönetim biçimi sıfatıyla, sürekli, o ana kurucu ideolojiye ve kimliklere referanslarla 'diri' tutuldu. Gelin itiraf edelim. Bu 'hal' cumhuriyet rejiminin kendisiyle ilgili değildi. Asker bekası için kurucu ideolojinin ve kurucu kimliklerin üstünden bir mücadele veriyordu. Askeri darbeler tam da bu anlayışı her on yılda bir 'rehabilite' etti. Dolayısıyla bugün 91 yıl sonrasını veya 'tarihsel realite' olarak 'soyut' Cumhuriyeti, Cumhuriyet düşüncesini değil, süngü ucunda 'korunmuş' kurucu, resmi ideolojiyi tartışıyoruz. 91 yıl önceyi bu kadar hararetli tartışmamızın nedeni bu.
İkincisi, son 20 yılda 'halk cumhuriyetine' önemli bir adım atıldı. Halk cumhuriyeti demokrasi demektir. Cumhuriyet teorisi gereğince böyledir. Kesin ve keskin Cumhuriyetçiler kabul etmiyor, ama gerçek budur. 90 sonrasında ve 2000'lerde ortaya çıkan kimlik, fark, tanıma politikaları önce çıktığı ve katı, radikal, toptancı, pozitivist modernizm devre dışı kaldığından, Türkiye, farklılıklar, hatta aykırılıklar üstüne kurulu, 'devlet dışı', daha siyasal ve sivil bir Cumhuriyeti asıl şimdi kuruyor.
Bu iki gerçek, durum birbirini dışlamaz. Eski cumhuriyetçilerin "öteki olmasaydı 'bu/ günkü' cumhuriyet olmazdı" iddiası da doğrudur. Bugünkü uygulamanın tepeden tırnağa haklı, doğru, tutarlı olmadığı da doğrudur. Ama sistematik, politik oluşum, ne yapalım ki, böyledir. Böyle olunca da bugünkü 'restorasyon' dönemi önceki dönemleri daha şiddetle eleştiriyor. Bir nesil de kendi bildiği devlet kontrollü Cumhuriyet artık aşıldığı için yakınıyor, bunu dünyanın sonu sanıyor. Hayır, değil. Buna Cumhuriyetin kendi içinden erginleşmesi demek gerekir. Ama daha bir süre 'eski' Cumhuriyet, 'kurucu' cumhuriyet eleştirilecek.
3'üncüsü, 'Cumhuriyet olmasaydı olurdu, efendim, farklı Cumhuriyet modelleri vardır, SSCB de, Saddam da Cumhuriyetti, o nedenle 1923 Cumhuriyeti o kadar da önemli değildir' düşüncesi yanlıştır. Tabii ki, var, farklı ve sadece biçimsel Cumhuriyetler. Yanlış cumhuriyet modellerini tarih gördü. Fakat bu 1923 Cumhuriyetinin değerini azaltmaz. Bu yanlış değerlendirmenin nedeni başta verdiğim ilk koşuldur; yani, Cumhuriyetin, kurulduktan sonra, 1930'ların otoriter Avrupa döneminden geçip, savaş 40'larını yaşaması nedeniyle otoriterleşmesidir. Ve o kahredici askeri darbelerin Cumhuriyet ve Kemalizm adına yapılmasıdır. Onlar yanlış cumhuriyetlerdir. Doğrusu, 1923'ü kuran muhakemedir. Gerçi, bizzat kurucuları o anlayışın üstünü, şu yazdığım koşullarda örtmüşlerdir, halkı ve toplumu dışlamışlardır ama bu, Cumhuriyet fikrinin tepeden tırnağa boş, yanlış, yalan olduğu anlamına gelmez. O iddia abestir ve tarih dışıdır.
Keskin kurucu cumhuriyet yanlılarına da, yeni cumhuriyet taraftarlarına da aynı şeyi söyleyebilir miyim: lütfen, biraz sükûnet ve incelik!..