OD'de cereyan eden olaylar gitgide daha karmaşık bir hal alıyor. Boğazına kadar olayların içinde olan bazı kişiler bile belli ki, yaşananları yeterince kavrayamıyor. Basit ama karmaşık bir örnek vereyim.
Barzani'nin açıklamaları dün basına yansıdı. Bu Kürt lideri IŞİD'e karşı Türkiye'nin kendilerine silah verdiğini belirtti. Hatta, evet İran da vermiştir ama, ilk destek olan ülke Türkiye'dir diyor. Kültür Bakanı Ömer Çelik de gene dün yaptığı açıklamada Türkiye'nin IŞİD'e komşu olmayı istemesi mantık dışıdır dedi. Türkiye bakımından olay bu derecede açık.
Buna karşılık PYD ve PYG lideri Salih Müslim, gene dün Hürriyet'te Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtladı. Karmakarışık bir zihnin cevapları var mülakatta. Müslim, kendisine sorulan neredeyse tüm gelişmeleri "anlayamadım" diye yanıtlıyor. O vahim durum bir yana, Müslim, Barzani hakkında, onun belirttiği şu gerçekle uyuşmayan birtakım şeyler söylüyor. Açık çelişkiler bunlar.
Kenara bırakalım bırakmasına ama bütün bunlar, Müslim kadar işin içinde olan birisinin bile, olayları yeterince kavramadığını göstermiyor mu? Geriye bir tek konu kalıyor: IŞİD, Türkiye koridorundan Kobani'ye silah götürsün. Eh, gene Bakan Çelik bunun olmayacağını belirtmişken, başka hiçbir noktayı belirtmeden sadece bu konu üstünde durmak işi muhakeme edememekten ötürü dolaşık hale getirmek değil mi?
Bütün bu çok rahatsız edici tablo, insana hayli üzücü şeyler düşündürüyor. Mesela PYD'nin ve müttefiki HDP'nin son geliştirdiği gayet talihsiz eylemin doğrudan doğruya çözüm/ barış sürecini muhatap alan, ondan daha önemlisi acaba Kandil'le İmralı'nın arasındaki çelişkinin dışa vurması mıydı diyor insan...
Kandil'in İmralı'yla çözüm konusunda çeliştiğini bilmeyen yok. Hiç değilse bazı kanatlar için bu çelişki kesin. PKK gibi örgütlerin barış dönemine girildiğinde içlerinden şahin bir grup çıkardığı, onların şiddet, sertlik yanlısı politikalarla devam ettiği biliniyor. Öyle bir grup PKK içinde de var. İnkâr edilebilir mi?
O kadar ki, HDP'nin yaptığı talihsiz açıklamayla insanları sokağa dökmesi, sadece hükümetin değil, İmralı'nın da tepkisini çekti. Öcalan, Demirtaş'ın açıkladığı gibi, devreye girdi ve sükûnet, barış çizgisinde hareket önerdi. Kısmen de, zorla da olsa kabul edildi. Bu çok çarpıcı bir durum. Çünkü Müslim'in açıklamalarında kendisini gösteren, bir tehdit var. Sürekli olarak barış sürecinin kesileceğini vurguluyor.
Bunu anlamak zor. Bir kere kimse barış sürecinin ne olduğunu bilmiyor. İki taraf da bilmiyor. İnsanlar çözümü, barışı, içgüdüleriyle, sezgileriyle iyi bir şey olarak gördükleri için istiyorlar.
"Harita", bir kanun olarak yayınlanmışsa da bu konudaki belirsizlik devam ediyor. Hele Türk tarafında durum, bütün o Akil Adamlar girişimine rağmen, büsbütün böyle. Dolayısıyla "süreç biter" demek gene şiddet başlar manasına geliyor ki, bunun yapıcı bir yaklaşım olduğunu kitlelerin düşünmesi olanaksız. Türk tarafı, açık konuşmak gerekirse, zaten Kürtleri şiddetten uzak bir çevre olarak değerlendirmiyor.
Halbuki Öcalan, barışı öne alıyor. Baştan beri böyle. Suriye krizinin kendi elini zayıflatmasına rağmen bu yönde direndi Öcalan. Hâlâ da direniyor ki, bu şartlarda, Müslim'in ve HDP'nin tavrı açık bir çelişki ve uzlaşmazlık ortaya koyuyor. Şaşırtıcı ve açıklanmayı bekleyen bir durum bu.
Daha neler göreceğiz...