Cumhurbaşkanlığı devir-teslimini pazartesiye bırakıp bugün kongre ve Davutoğlu üstünde duralım.
Kongrede iki büyük konuşma vardı.
Ayrıntıları bir yana, hatta üslupları da bir yana o konuşmaların içerikleri hem on iki yıldır Ak Parti'nin neden kesintisiz biçimde iktidarda kaldığını gösteriyor hem de bundan sonrasının ipuçlarını veriyordu.
Hemen belirteyim ki, sadece genel merkezi yönetim iktidarı değil bu. Yerel yönetimlerde iktidar Ak Parti. Ayrıca ikinci Cumhurbaşkanını, ikinci Genel Başkanını seçti. Başbakanını seçiyor şimdi. Yakın Türkiye tarihi herkesin önünde.
Böyle bir iktidar dönemi yaşanmadı daha önce. 1950 sonrasında, çok partili dönemde, böyle bir iktidarın niçin olmadığı yapılan iki konuşmanın içeriğinde saklıydı.
Teknik bir konuşma yaptı Erdoğan.
Yalın, doğrudan ve somut. Sadece küçük bir bölüm alacağım: "Türkiye bugün çözüm sürecine girmişse, toplumsal barışa doğru ilerliyorsak bunun temelinde yeni Türkiye'nin yeni siyaseti vardır.
Dayatmacılığın sonunu getiren, çoğulculuğun önünü açan yeni sosyolojik dinamikleri herkesin iyi okuması gerekiyor.
Türkiye'de millete rağmenciliğin sonu gelmiştir. Toplumsal meşruiyet siyasetin ana dayanağıdır. Türkiye ancak çoğulculukta uzlaşabilir.' Bu alıntıda vurguladığım sözcük ve kavramlara bakın. Hiç de öyle 'halk bunu anlamaz' denmemiş bir konuşma bu. CHP'yi eleştirdiğim için bana kızan CHP'li dostlarıma soruyorum. Kılıçdaroğlu'nun tek bir konuşmasında böyle bir kavramlaştırma var mı? Halk kitleleriyle bu derecede buluşmuş bir parti genel başkanı bu üslup ve deyimlerle konuşurken "Halk Partisi" hangi üslup, kavram ve yaklaşımla iç içe? Bu sorunun cevabı verilmeden "Ak Parti gerçeğinin" objektif olarak anlaşılması olanaksız.
Benzeri bir yaklaşım Davutoğlu'nun konuşmasında da mevcuttu. Zamanla değişecek midir, emin değilim, formasyonundan gelen özelliklerle kurguladığı konuşma, alışkın olduğumuz gibi daha akademik ve daha teorikti. Erdoğan'ın "anatomik" yaklaşımı yoktu onda.
Hükümet programına temel olacağı anlaşılan vizyonuyla dokuz restorasyon alanı işaret etti. Bunları kabaca siyaset ve demokratikleşme, dış politika, ekonomi ve bürokrasi restorasyonu diye gruplandırmak mümkün. Asıl ilginç vurgu bunların dışında kalan bir sahaya yönelikti ki, o da bence bu restorasyon projesinin dördüncü ve daha ideolojik kademesini meydana getiriyordu.
Davutoğlu bu sahayı adalet, ahlak, özgüven, kültür ve medeniyet restorasyonları olarak telaffuz etti. Aslına bakılırsa Davutoğlu bu kavramların her birini siyasal/ güncel bir pratikle bütünleştirdi.
Fakat biraz daha derinlemesine ele alınca andığım kavramların yeni bir ideoloji inşasıyla ilgili olduğu anlaşılıyor.
Bunları Ak Parti'deki yeni muhafazakârlık olarak görmek gerekir. Partinin bugüne kadar bu kavramlardan uzak ve bağımsız hareket etmediği malum.
Fakat Davutoğlu'nun teorik, hatta daha "romantik" yaklaşımının bu çerçeveye daha fazla ve farklı bir önem vereceği ortada. Bu, İstanbul konusunda Davutoğlu'nun söylediklerinden bile çıkarılabilecek bir sonuç. Böylece belki de sosyo- ekonomik kökenli bir muhafazakârlıktan ideolojik kökenli bir muhafazakârlığa geçiliyor.
Erdoğan'ın bundan sonraki dönemde de hangi alanı kullanacağı bu bağlamda açıkça belli: sosyal ve ekonomik alandaki pragmatizmini devrede tutmak isteyecek Erdoğan.
Yeni bir dönem başlıyor, evet...