Uzun ve heyecanlı bekleyişin sonunda Ahmet Davutoğlu'nun Başbakan adayı olması gerçekten de yeni bir döneme geçildiğini gösteriyor. Kendisini hem artık uzakta kalmış akademik kimliğiyle hem de Dışişleri Bakanı olarak tanıyorum.
Yakın olmak, yakından gözlemlemek fırsatı buldum.
Davutoğlu her şeyden önce entelektüel ve belirttiğim akademik kimliğiyle öne çıkmış bir isim. Türkiye'de akademide üretilen soğuk ve mesafeli tezlerin dışında Davutoğlu, özellikle yazdığı ve çok tartışma uyandıran Stratejik Derinlik kitabıyla ve diğer makaleleriyle daha "sıcak" ve atak bir tutum sergiliyordu.
Davutoğlu, andığım kitabında öne sürdüğü görüşlerle Türkiye'nin dış politikasına Cumhuriyet anlayış ve yaklaşımının dışında yaklaşıyordu. Konuyu tarihsel bir perspektife yerleştiriyordu. Bu perspektif sadece nötr ve objektif değildi. Coğrafyanın bir kader olduğunu kabul ediyordu ama tarihin kültür üreten fonksiyonunu da önemsiyordu. Kültür onun için ayrıca önemliydi. Osmanlı geçmiş ve birikimini bu meyanda benimsiyordu. Daha açık söylemek gerekirse Osmanlının dünyadaki hâkimiyetini ve o hâkimiyetin bilhassa din üstünden oluşturduğu ilişkileri yoğrulabilir, karılabilir, yeniden şekillendirilebilir bir imkân olarak ele alıyordu.
Önce Başbakanlık
Başdanışmanlığında, sonra Dışişleri Bakanlığında bu görüşlerini uygulama olanağı buldu. Özellikle Ortadoğu ona yerleştirmek istediği anlayışı uygulaması bakımından imkânlar sundu. Sadece OD'da değil Davutoğlu dönemi Türk dış politikası, dünyanın her köşesinde Türkiye'nin aktif rol alması gerektiğine inanıyordu.
Bunu gerçekleştirdi de. Zaman zaman Yeni Osmanlıcılık diye eleştirildi bu görüşler.
Davutoğlu da karşı çıktı bu adlandırmaya.
Fakat Osmanlı arka planını yok saydığını da asla söylemedi. Aksine, siyasetini Osmanlı gergefi üstüne işledi. Osmanlıcılık zaten nostaljik ve sübjektif değerlendirmeler hâkimiyetinde yanlış olurdu. Kültürel plandaki kabulü ise bir realiteye işaretti.
OD'da işlerin beklendiği gibi gitmediği, ardı ardına sorunlar çıktığı bir gerçek.
Davutoğlu politikasının bu nedenle hayli eleştirildiği de bir başka gerçek. Ama bu dönemin karar üretme, ön alma, müdahale etme, taraf olma, tutum sergileme gibi yaklaşımlar çerçevesindeki farkı açık.
Şimdi onların bir sonucu olarak Davutoğlu Başbakanlığa geldi. Bu çok başarılı bir kariyer demek. Şimdi gelelim bu atamanın diğer şifrelerine.
Davutoğlu olağanüstü derecede çalışkan birisi. Müthiş bir kavram üretme ve meseleleri çerçeveleme yeteneği var. Fakat Başbakanlık icracı bir konumdur ve başka birikimleri de gereksinir. Davutoğlu'nun adı geçen diğer ve icracı isimlere rağmen tercih edilmesi yeni dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın icrada etkili olacağının bir göstergesi.
Bu çok açık. Yoksa Erdoğan çok daha farklı bir ismi tercih ederdi. Kaldı ki, şimdi onun 2023'e partiyi taşımasını beklediğini konuşmasında vurguladı. Ve işleri beraber yürüteceğini de açık açık vurguladı.
İkincisi, bu gelişmenin uluslararası ilişkiler dünyasında ne ifade ettiği, edeceği.
Gene açık söylemek gerekir ki, son on iki yılda Türkiye, bu planda kazandığı etkinlik oranında tartışılan bir ülke oldu. Özellikle OD'daki gelişmelerden sonra bu tartışmalar genişledi.
Türkiye'nin dış politikası bugün de tartışılıyor.
Dolayısıyla o politikanın mimarının Başbakanlık katına çıkması dünyada da yabana atılmayacak bir gelişmedir. Ayrıca bu durum sürdürülen politikaların bir kere daha vurgulanması ve tescilidir. Dünya bunu böyle okuyacaktır. Erdoğan kartını tereddütsüz açtı.
Davutoğlu'na yeni görevinde başarılar diliyorum.