'Eksantrik' sözcüğünün Türkçesini sevmem, biraz incitici bir manası vardır. Sanki hoş görülmesi gereken birini tanımlar gibidir. Halbuki, kökeniyle birlikte düşünüldüğünde "merkez dışına çıkmış" demek. "Sıradışı" diye Türkçeleştirirsek eksantriği, itiraz etmem. Elimdeki kaynaklar da İngilizcede ilk kez 1848'de manasında kullanıldığını belirtiyor. Nişanyan ise hazırladığı sözlükte ilk defa 1899'da (muhteşem) Ahmet Rasim'in "hoppa, züppe" manasında kullandığını yazıyor.
Bu girişi sözü Sevan Nişanyan'a getirmek için yaptım. Hiç tanışmadığım biridir. Yıllar önce politik yazılarını göz ucuyla izlerdim. Sonra Türkiye hakkında hazırlanmış çok güzel bir rehberi onun düzenlediğini öğrendim. Derken bir otel rehberi çıkardı. Ardından sözlük ve sözcük yazarı olarak öğrendik adını. Basına yansıyan şanssız olaylar izledi. Ondan sonra da Şirince köyü, inşaatlar, kendisine anıt mezar yaptırmalar. Hz. Muhammed hakkında yazdıkları. Nihayet hapsedilişi.
Şimdi içeriden gelen haberler duyuyoruz. Tecritte tutulduğunu uzunca bir süre önce Ezgi Başaran'a gönderdiği mektuptan öğrendik. Hâlâ orada mıdır bilmiyorum.
***
Başladığım yere döneyim.
Nişanyan çapında birisinin "
eksantrik", "
bizim aykırımız" falan gibi değerlendirilmesine tamamen karşıyım. Sıra dışı bir kişi olduğu muhakkak. Öne sürdüğü görüşler, yaptıkları, davranışı, tutumu toplumsal kabullerin, ortak değerlerin dışına taşıyor. Bu, onun
hoş görülmesini değil,
olduğu gibi kabul edilmesini gerektiren bir durumdur. Çok yazdım: hoş görmek, hoş görene
hiyerarşik bir üstünlük sağlar. Oysa bir toplum, gerçek manasında toplumsa yani
demokratikse, çoğulcuysa insanların yapıp ettiklerini yargılamaz.
Onu "bağışlamak" için ne bahane üretir ne de kavram.
Nişanyan, yanlış işler yapmışsa, yargılanıp cezalandırılmıştır. Cezasını çeker. Ama her şeyin bu kadarla sınırlı olduğunu düşünmek, bunca şeyden sonra mümkün mü?
Bazılarının sandığı ve yazdığı gibi, Nişanyan'a
etnik kökeninden ötürü af uygulanacak değil. Saçmadan da öte bir düşünce olur bu. Ama ya aynı Nişanyan tam da o nedenden ötürü ve dini görüşlerinden ötürü
bugün yaşadığı sıkıntılara maruz kalıyorsa ne yapacağız?
Onun, "korunması" maksadıyla tecritte tutulmasına aklım erer. Ama o durumda bu özelliklerde birisinin
tecrit şartlarının farklılaştırılması gerekmez mi?
Kanun önünde herkesin eşit olması gerektiğini bildiğim için bu önermeyi getiriyorum. Onu diğer mahkûmlardan yalıtıp tek başına o şartlara mahkûm etmekte, kimse kusura bakmasın, hiçbir iyi niyet görmüyorum. Kaldı ki,
davaların art arda geldiğinden, bu gidişle içeride çok uzun bir süre kalacağından endişe ediyor.
Nişanyan'ın görüşlerini
ifade ediş biçimine hiç mi hiç
katılmıyorum. Düzeyin sadece birikimle değil o birikimi yaşama tarzıyla da ilgili olduğuna inananlardanım. Ama Nişanyan'ın
sözlükçü olarak hizmeti yadsınabilir mi? Üstelik daha yapacak çok şeyi var.
***
Türkiye bu meseleler üstündeki gölgeleri, kuşkuları kaldırmalıdır. Çalışkan, yaratıcı, farklı bir insanın bu ülkede yerinin olması gerekir.
Sonradan geliştirdiği görüşlerle taban tabana zıt oldum ama gençlik dönemindeki görüşlerine de katılmazdım
Yalçın Küçük'ün. Gene de yıllarca öyle bir insanın, o tür insanların üniversitelerde bulunması gerektiğini savundum. Aynı şeylerin söylendiği, herkesin tornadan çıkmış gibi birbirinin aynı olduğu üniversitelerin de, toplumların da yapacak fazla şeyi yoktur.
Nişanyan'ın durumuyla hiç zaman yitirmeden ilgilenilmeli, öfkeyle, kinle, hınçla, gayzla, nefretle değil,
demokratik, sivil ve hukuki bir anlayışla ele alınmalıdır koşulları. Adaletle...