Dikkatimi çeken bir nokta var: gördüğüm kadarıyla dış basında Kürt konusundaki son gelişmeler hakkında hiç haber çıkmıyor. Haydi, hiç demeyeyim de, daha önceki dönemlerle mukayese edildiğinde çıkan haberler, yorumlar hiç mesabesindedir diyeyim. İlginç bir durum bu. Çünkü, daha öncesinde boy boy görüşler yayınlanır, hatta Türkiye'ye ne yapması gerektiği söylenirdi.
Bugünkü durum muhtemelen çok önemli bir nedenden kaynaklanıyor ki, o da, Batı'nın yaşananları anlayamaması, kavrayamamasıdır. Bunca önemli adım atılmış, bunca mesafe alınmışken ve hükümet yeni bir çözüm arayışını, ilerleme iradesiyle ortaya koymuşken, ansızın Lice'de olayların patlaması doğal olarak herkeste bir şaşkınlık ve ürküntü yaratıyor. Daha açıkça söyleyeyim, Batı, bu konuda daima Kürt tarafını savunan Batı dahi mevcut şartları, Kürt tepkisini yerli yerine oturtamıyor.
Oturtan olduğunu da sanmıyorum. O zaman olayı çözümlemek gerekiyorsa yorumum şu...
***
Kürt hareketi Türkiye'de kendisine
yeni bir pozisyon arıyor. Daha önce her şeye rağmen işler kolaydı. Çünkü, Kürtler,
mevcudiyetlerini kabul ettirmek mücadelesi veriyordu. 'Biz varız' diyorlardı ve bunu duyurmak için
silaha başvuruyorlardı. Neticede bu kimlik tanındı. Bu tür konularla uğraşanlar bilirler, tam da bu aşamaya gelince işler, kendisini duyurmak uğraşısı veren kesim büyük bir
boşluğa düşer. Elde edilmek istenen edilmiştir de şimdi ne yapılacaktır?
Asıl düğüm bu sorudadır. Cevapsa bellidir:
tanınmanın ikinci aşaması siyasettir. Tanınma tek başına bir anlam ifade etmediğine göre şimdi büyük bir karar verilmesi gerekiyor. Mesela Türkiye ile mi devam edilecek, ayrı bir siyasal modele mi geçilecektir? Bu karar kısa bir süre önce belirtildi. Kürt kesiminin çeşitli odakları yaptıkları açıklamalarda '
bağımsız devlet' fikrinden
vazgeçildiğini, bunun gerçekçi olmadığını belirttiler. Bu tamam, peki, ama sonrası nasıl gelecek bu kararın?
Tıkanmanın böyle bir kavşakta oluştuğu kanısındayım.
'Teklik' temeline oturan modellerde ısrar eden
Türkiye karşısında
Kürt kesimleri kendi içinde bir tutarlılığa erişip,
ortak bir karara ulaşamadı. Federasyon mu,
konfederasyon mu,
üniter devletse onun içinde hangi modelle devam etmek istediğini
Kürt siyaseti olgunlaştıramadı.
Sorun bu: siyaset oluşturulamaması. Bu boşluk hareketi kırılmalara sürüklüyor. Hareket kendi içinden de kontrol edilmez unsurlar türetiyor.
PKK'nın
dağa çocuk kaçırması bunlardan biri. Klasik şiddet örgütleri barış dönemlerinde de şiddet yanlısı tutumlarını sürdürür, bu bilinen bir gerçek. Hele bu türden bir boşluk doğarsa haydi haydi iş bu noktaya varır. Demektir ki, Kürt hareketi oturup, düşünüp, bundan sonraki temel talebin ne olacağını kararlaştırmak zorundadır. Ne istediğini,
nasıl bir siyasetle devam etmek istediğini belirlemelidir.
***
Bu işin bugüne kadar netleşmemesinin önemli bir nedeni var: Kürt kesiminin,
Öcalan'ın varlığına ve etkisine rağmen ciddi bir
liderlik sorunu bulunuyor. Oysa böyle bir aşamada liderlik önemlidir. Halbuki, bu alan git gide daralıyor.
Öcalan, hareketi daha fazla, şartları gereği, sürükleyemiyor.
Hareketi reel politikalar üreterek değil vesayetiyle idare ediyor. Onun dışındaki çevreler de boşluğu dolduracak bir model kuramıyor. Her şeyi
Öcalan'ın '
tek adam'lığına bağlamış Kürt kesimi bu çıkmazı aşamıyor. Kaldı ki, Öcalan da mevcut durumu daha ileriye götürecek bir muhakemeyi yapacak, modeli hazırlayacak donanımda değil.
Söylemesi kolay yapması zor ama ben gene de belirteyim, Kürt kesimi, Öcalan'dan başlayarak,
siyaset yapacağı zemini belirtmek zorunda. Siyasal taleplerini ortaya koyup o yönde hareket etmek zorunda. Daha da ileri gideyim, Kürtlerin kendi aralarında toplanıp açık açık ne istediklerini tartışıp bir karara varması şart.
Ötesi, çıkmaz!