2007'de kızıştığında da, köşke çıkma ve Cumhurbaşkanı olma konusu nesnel koşulların analiziyle değerlendirmek gerekir diyordum, bugün de öyle diyorum. Onların başında toplumsal örüntülerin, sınıfların, kesimlerin talep ve beklentilerini değerlendirmek geliyor. O yönden bakınca Başbakanlık konumunda bulunan birisinin, herhangi bir dönemde, Cumhurbaşkanlığına çıkması o kişinin "misyonuyla" ilintili bir konu olarak biçimleniyor.
Bugün Çankaya'ya çıkmak isteyen ve çıkması beklenen, bunu hak ettiğine inanılan kişi, Başbakan Erdoğan. Onu söz konusu makama taşıyan Başbakanlığı döneminde elde ettiği başarılar. Gezi olayları, 17 Aralık operasyonu belli yıpranmalar getirse de, Erdoğan son 12 yılın çok başarılı Başbakanı olarak yürüyor o makama. Meşruiyetini bu geçmişinden alıyor.
***
Son 12 yılın başarısı birkaç katmanlı.
Sosyal başarılar var.
Siyasal başarılar var,
ekonomik başarılar var.
Son dönemde
ekonomi kesintisiz bir
istikrar yakaladı, sürekli olarak büyüdü. Türkiye gerek
küreselleşmenin imkânlarını dünya ölçeğinde kullanarak, AB gibi kurumlarca kendisine yapılan haksızlıklara takılmayarak elde etti başarısını. Buna ülke ölçeğindeki
sermaye dönüşümünü eklemek gerek.
Sosyal düzeyde toplum
modernleşmesinin son büyük hamlesini yaptı.
Köylülük ve
kırsal alan büyük çözülmesini yaşadı.
Kentleşme yeni bir hız kazandı.
27 milyon insan yer değiştirdi. Yönetim,
sosyal devletin imkânlarını kullanarak bu
göçer nüfusu yerleşik kentle bütünleştirdi.
Sağlık hizmetlerini ve
barınma imkânlarını kullanarak,
gelecek hayali kurdurtarak insanlara, onlara
yoksulluklarını unutturarak perçinledi sosyal düzeydeki başarısını.
Nihayet
siyasal planda
1908 sonrasının önemli işler başarmış ama
özünde çarpık yapısını değiştirdi.
Ordu- bürokrasi ittifakını,
devlet seçkinciliği ve "
devlet istisnası" kavramını kırdı. Toplumu görülmedik ölçüde siyasallaştırdı. Toplumun
sivilleşmesine ve diğer kesimlerin henüz anlayamadığı ölçüde
sekülerleşmesine, modernleşmesine
siyaset aracılığıyla imkânlar yarattı. Ordunun daimi mevcudiyetini kurumsal olarak gerileterek
post- Kemalist dönemi oluşturdu.
***
Kabul etmek gerekir ki, takım çalışması elbette, ama bu başarıda Erdoğan'ındır en büyük pay. Toplum, zaman zaman kendisini yoran özelliklerine rağmen Erdoğan'ı bu sürecin lokomotifi kabul etti. Bu bütünü onun "
misyonu" saydı.
Şimdi Erdoğan eğer
Çankaya'ya çıkmak istiyorsa
misyonunu tamamladığını düşünüyor demektir. Benzeri bir durum
2007'de de vardı. O dönemde Erdoğan Çankaya adayı olmadı. Çünkü
misyonunu tamamladığına kendi topluluğunu inandırmadı. Misyonun devam ettiği de 2007 sonrasındaki oluşumlarla kanıtlandı.
Aradan yedi yıl geçtikten sonra şimdi toplum misyonun tamamlandığını düşünüyor demek zor. Anadolu'nun büyük sermayesi de küçük sermayesi de, hatta İstanbul sermayesinin bir bölümü de, toplumun Ak Partili olmayan ama onun işlevini önemli bulan kesimleri de bu hamlenin sürdürülmesi gerektiğine inanıyor. Son seçimde çıkan sonuç bu algının dışavurumudur. Nitekim Erdoğan'ın kendisi de
2023 hedefiyle misyonunun devamını zihinlere bizzat kazımıştır.
Şimdi bu algı çerçevesi ortadayken Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmasıyla bu kesintisiz gelişme döneminin kapanacağına, işlerin bozulacağına inanan geniş bir çevre varken,
Çankaya yürüyüşü ancak
misyonu tamamladığına toplumun ikna edilmesiyle kabildir. Hayır, Erdoğan kendi biçtiği işlevi
Çankaya'da kalarak sürdürecekse, bunu düşünüyorsa, o
başka bir denkleme bağlıdır.
Evet, başka ama çok önemli, ancak çarşamba günü çözeceğim bir denkleme...