Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Pazartesinin gelişi pazardan belli

Bu satırları yazarken sandıkların % 10'u açılmıştı. Ak Parti % 50 civarında, CHP % 25 bandında, MHP % 15'lerde seyrediyordu. Sonuçlar değişir mi, bilemem. Ama değişmeyecek bir gerçek var: Ak Parti bu seçimi de kazandı. Erdoğan 1994'ten beri seçim kazanıyor. Herkes neden sorusuna cevap arıyor.
Ben, benimkileri belirteyim.
Çok kötü bir köşe yazarlığı huyudur, bilirim, asla da yapmam ama bu defa affınıza istinaden cuma günkü yazımı hatırlatarak başlayayım. O yazıda, halkın, asla ve kat'a yolsuzluk konusuyla ilgilenmediğini, bu konuyu kampanyasının belkemiği haline getiren CHP'nin hata yaptığını söylüyordum. Bu tespitin doğrulandığını, kanıtlandığını belirtmekle yetineyim.
Madem böyle bir yola "tevessül" ettik ve eski defterleri açıyoruz, o takdirde bir önceki yazıma da atıfta bulunuşumu bağışlayınız.
Orada da Ak Parti'nin yolsuzluk meselesini bu derecede diline pelesenk etmesini kendi lehine bir politika olarak seçtiğini belirtiyordum.
Ak Parti, neredeyse evrensel bir seçmen davranışı olarak, devlet ve yönetim krizlerine yol açmamış bir yolsuzluk tartışmasının seçmende farklı bir oy dürtüsü yaratmadığını sezmiş ve bu yoldaki boş ilerleyişini fırsat bilip o doğrultuda politika geliştirmişti.
Ama demiştim, gene o yazıda, afişlere bakınız.
Orada Ak Parti hiç şaşmaksızın yaptığı hizmeti dile getirmektedir. Asıl güçlü olduğu alandaki imkânı elbette harcamayacaktı iktidar partisi. CHP'nin ise söyleyecek sözü, önerecek politikası yoktu; sadece bir kültürel değer üstünden siyaset üretti.
Bir noktayı daha belirteyim. Türkiye, istikrar denen siyaset özelliğini artık kendisine mal etti. Hiçbir şey seçmene siyasal istikrar konusunu tehlikeye attırmıyor. Tam tersine o nedenle birçok şeyden vazgeçmeye hazır bir seçmen kitlesi, bir seçmen davranışı var ortada.
Bu o kadar böyle ki, şu son Dışişleri Bakanlığı dinlemesi bile Ak Parti'nin son dakikada oylarını konsolide etti. Erdoğan baştan beri bu kampanyayı bir dış güçler retoriği üstüne kurdu. Dış güçler müdahale, müdahale istikrarsızlık demekti. Öyle bir dinlemeyi seçmen, sadece Cemaatin işi olamaz diye gördü ve bunu yapan dış güçlerdir, demek ki, Erdoğan haklıdır diye düşünmeye başladı.
Sonuç ortada.
Esas mesele Ak Parti'ye oy veren kitledir.
Bu kitle kendi sosyolojisini ve ona dayanarak ürettiği seçmen refleksini hırsla koruyor.
Bu gerçek ihmal edilerek siyasal yorum yapılamaz.
Ve bu kitlenin refleks dediğim yaklaşımı karmaşık ve katmanlıdır. Tek değişkenli bir analizle anlaşılamaz. Hele iktidarının üstünden 12 yıl geçtikten sonra o kitlenin bugünkü gerçeğini ayrıca okumak gerekir.
Şimdi asıl soru bundan sonra ne olacak?
İlk aşama Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Erdoğan bundan sonra Cumhurbaşkanlığını yeniden düşünecektir. Çünkü bu onun zaferidir.
Belki Ak Partililerin bile zaman zaman karamsarlığa kapıldığı, endişeye düştüğü bir seçimi, Erdoğan direnerek kazandı. Bundan sonrasını da o tayin edecektir. % 50 dolaylarında oy almış bir lider olarak bazı koalisyonları deneyecek ve cumhurbaşkanlığın isteyecektir.
Bununla birlikte açık konuşulması gereken bir beklenti de var. Belki Ak Parti'ye oy veren kesimde bile devam eden o beklenti, bundan sonra da demokrasinin çoğulculuk, farklılık, hoşgörü temelinde devam etmesidir. Halk Ak Parti'ye ve Erdoğan'a desteğini bariz olmanın ötesinde bir açıklıkla bildirmesine bildirdi ama bu herhalde demokratik düzeyde söz ettiğim beklentileri ortadan kaldırmaz. Dünya da aynı şeyi ummaktadır.
Son olarak CHP'ye değineyim. Bu parti için artık söyleyecek söz bulmak çok zor.
Umarız bu seçimden bir şeyler öğrenir. Başka şeyler yapamasa da ciddi ve gerçekçi bir parti olmaya yönelir. Her seçim bir derstir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA