Okuduğum kitaptan başımı kaldırıp baktığımda içinde oturduğum araba Serveti Fünun, Halit Ziya ve Ahmet Cemil hayalleri içinde derin uykusunu uyuyan Tepebaşı'ndan Cibali'ye doğru iniyordu. Aşağıda grinin tonlarıyla kendi kabında yavaşça çalkalanan Haliç'i ve uzaktaki muazzam, muhteşem, muhterem kubbeleriyle Süleymaniye'yi içime çekerken fark ettim ki, etrafta Beyoğlu belediye başkan adaylarının resimleri, afişleri var.
O zaman anladım: mevcut belediye başkanı da dahil, adayların bir tekinin bile farkında değiliz. Bu adaylar var mı yok mu, yeni bir şey söylüyorlar mı, Beyoğlu için neler öne- riyorlar gibi soruların tümü havada. Hayır, seçim, tamamen bir referanduma dönüşmüştür, kazanacaksa Ak Parti kazanacak, kaybedecekse Ak Parti kaybedecek. Kimsenin belediye başkanlığıyla ilgilendiği yok. Bunu Türk siyasetinde büyük bir zaaf olarak görmek gerekir. Tamamlanmasına şu kadar kısa bir süre kalmış bu seçim döneminin en çarpıcı yanı bence bu.
***
Seçim bir yerel seçim olsa dahi
genel seçim havasına büründü. Kabul edilebilir bir şey. Ama orada da kalmadı. Giderek bir referandum niteliği kazandı. Ak Parti ve
Erdoğan kendisini bu seçimle birlikte kamuoyunun "takdirine" sundu.
Gene de ilginç olanı şu ki, bu "sınamada" sadece genel siyasal meseleler gündeme getiriliyor. Yani, bizim
siyasal yapımızın en önemli çatışma ekseni olan
demokrasi ve
demokrasi karşıtlığı üstünden ilerliyor kampanya.
Ak Parti bugüne kadar muhatap olduğu her şeyi
demokrasi karşıtları cephesinin manevraları olarak gördü ve kamuoyuna sundu. Netice olarak "
darbecilik" oylanacak.
2007 seçimlerinde belirleyici unsur buydu, aynı hava bu seçimde de canlandırıldı. Kabul edelim ki, halk
darbecilik gördüğü oranda ve Ak Parti'yi darbeye maruz kalmış bir parti olarak nitelediği oranda ona oy verecektir. Sonuç siyasetin
yerellik kavramını tamamen unutması, haddinden fazla
merkezileşmesidir.
Türkiye'de siyaset merkezileştiği oranda
popülistleşir. Bunda şaşacak bir şey yok. Merkeze insan yığmak sadece
ideolojik bir tercihle olmaz. Ancak
popülist bir politika ve propaganda bunu sağlayabilir. Popülizm katmerli bir şeydir. İçinde her şeyi barındırır. Zamanında Türkiye'deki solculuğu
halkçılıkla özdeşleştirip ciddi bir şey söylediğini zanneden ve kendisini akıllı zannedenler şimdi fark etmişler midir, emin değilim ama şu "halkçılık" denen belalı kavram Batıda tam da bu nedenle
sağ partilerin tekelindeki bir kavramdır.
Popülizmin temel dayanağı
karizmatik lider kavramıdır.
Başbakan Erdoğan bu gerçeği herkesten önce ve daha fazla fark ettiği için bu seçimi karşı karşıya kaldığı büyük basınca rağmen kendisi, imajı üstüne kurdu ve götürüyor. Bu da 2014 seçiminin bir başka özelliği. Bu demektir ki, Türkiye'de, siyaset, önümüzdeki dönemde, daha fazla
lider odaklı, daha fazla
liderin oluşturduğu merkeze bağlı kalacaktır.
***
Üçüncü bir özelliğinden daha söz edelim seçimin, hatta iki özelliğinden. Bu seçim dönemi toplumun
gerçek toplumun en fazla karşı karşıya geldiği bir kampanya dönemine tanık oldu. Toplumun gerçekle ilişkisi boydan boya değişti bu dönemde. Artık
ideolojiler gerçekle olan ilişkileri ölçüsünde değil, gerçek ideolojiyle olan ilişkisi çerçevesinde değer, anlam ve nitelik kazanıyor.
Asri zamanlar mı, yoksa
post modern zamanlar mı diyeceğiz bilmiyorum ama şu "vaka" başlı başına bir meseledir.
Bunu
medya yarattı, medyaların kullanılışı doğurdu bu durumu. Nitekim bu dönemdeki en ağır tartışmaların medyaya,
mecralara dönük olması çarpıcı bir gösterge. İktidar da muhalefet de kamuoyu da kendisini mecralar üstünden, mecraların varlığına atfen ifade ediyor. Gene gelecek dönemi içinde barındıran kodlardan, şifrelerden biri de bu. Bunlar tayin edecek, sınırlayacak veya genişletecek yakın siyasal geleceği.
Az kaldı...