Artık taşlarını elime bile sürmediğim satranç dışında hiçbir oyunu bilmem. Dört kâğıdı birbirinden ayırmam. Ama etrafımdaki eşin dostun bazısı kuvvetli oyunculardı. Onlardan birisinden hatırlayarak yazıyorum başlıktaki sözcüğü: mecburcu (olmak). Onunla Türk ve Kürt kesiminin barış konusundaki pozisyonlarını tanımlamak istiyorum. İki taraf da bugün her zamankinden daha fazla birbirine muhtaç ve bu barış sağlanmalı!
Hemen belirteyim: hiçbir barış ebedi değildir. Olması da gerekmez. Her barış bir sözleşmedir. Koşulları devam ettikçe barış sözleşmesi yürürlükte kalır. Değişince koşullar, ortalık karışır, yeni bir barış zorunluluğu doğar.
***
Türklerle Kürtler arasında sürdürülen ve şimdi ikinci aşamasına geçmek için iki tarafın da çabaladığı bu barış esasen
eşitlik temelinde bir karşılaşmadır. Bu barışla birlikte Türk tarafı yıllar yılıdır temel haklarından yoksun bıraktığı, kimliklerini tanımadığı, yok saydığı bir kesimi
eşit ve paydaş bir toplum üyesi kabul edecek. Bunun, daha ziyade
MHP'nin temsil ettiği belli bir çevrede, kolay yutulacak bir lokma olmadığı açık. Ama önemi yok. Toplum çoktan kendisini bu oluşuma hazırladı. Nasıl
başörtüsü meselesini kendi içinde çözdü ve hazmettiyse aynı şekilde
Kürt konusunu da kendi içinde sindirdi ve aştı Anadolu halkı. Herkes barış bekliyor.
Kürtler, ikinci aşamaya geçmek bakımından çok daha heyecanlı ve iştahlı. Doğal karşılamak gerekiyor. Üstelik bu iyi bir şey. Çünkü o talepler yerine getirildiğinde kazanan sadece Kürtler olmaz.
Barış ve demokrasinin katma değeri tüm topluma yayılır. Mesela
bölgesel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyorsa Kürtler bu zaten bütün Türkiye'ye yayılacak bir uygulama olacaktır zamanla.
Kürtlerin bu derecede iştahlı olmasının altında
Gezi olayları yer alabilir.
Barış sürecinin akamete uğramasının bu noktadan sonra AK Parti'ye ne kadar zarar vereceğini hesaplayarak atıyorlardır adımlarını. Gezi olaylarıyla tartışılan AK Parti'nin bir de
Kürt barışının akamete uğramasıyla neler kaybedeceğini hesap ederek yükleniyor olabilirler.
Bunu çok olumlu karşılamak gerekir.
Erdoğan da bunu görecek kadar deneyimli ve mahir bir politikacıdır. Kürt tarafının taleplerini bu derecede yoğunlaştırmasının barışın zorunlu koşulu olan
PKK çekilmesini de aynı derecede hızlandıracağını düşünmektedir ki, zaten konu odur. Nitekim
Sırrı Sakık'ın yaptığı açıklama Erdoğan çizgisine
BDP'nin bir katkısıdır ve Kürtlerin durduğu yeri göstermektedir.
Gene de bir dikkat çizgisi çekelim.
Kürt barışının bu saatten sonra hassas karnı artık Türkiye değildir. Türkiye o barışı içselleştirdi. Bundan sonra sinir ucu bir kere daha
OD ve
Kuzey Afrika'dır. Özellikle
Mısır'dır. OD derken
Suriye savaşının devam ettiğini ve neredeyse hiçbir şeyin değişmediğini görmek lazım. Bunun Türkiye'ye bundan sonra menfi tesirleri olacaktır. İkincisi, Mısır'da meydana gelen olaylardan sonra
OD'nun daha da sarsılmayacağını söylemek zor. O şartlarda bir barış daha da güçleşebilir.
İyisi mi, hazır iki taraf da "
mecburcuyken" bu işi burada sonuçlandırmak.