Kadir Has Üniversitesi'nin yaptırdığı toplumsal ve siyasal eğilimler araştırması hakkında bir yazı yazdım (cuma günü). Hıncal Abi, cumartesi günkü yazısında onu söz konusu etmiş, tespitlerde bulunmuş. Bazı şeyleri gözden geçirmeme ve bazı noktaları yeniden değerlendirmeme fırsat yarattı. Eksik olmasın.
Hemen belirteyim ki, Hıncal Abi'nin kendisine, bazı eleştirilerden kalkarak, "ben de faşistim ya" demesine hiç gerek yok. Biliyorum telmihte bulunuyor. Ama tenzih ederim. Toplumsal, tarihsel olayları, belli kurumları farklı açılardan ele alan herkesi faşist gibi ağır bir kavramla tavsif etmenin bizatihi kendisi manasızlıktır.
***
Hıncal Abi, yazımda
orduya güven oranının geçen yıldan bu yana düşmesini "sevindirici bir gelişme" diyerek değerlendirmemi eleştiriyor. Sevinmek mi gerekir diyor, ülkeyi 'iç ve dış düşmanlardan koruması' gereken bir kuruma güven oranının düşmesine...
Doğrusu bu değerlendirmeyi okuduktan sonra konuyu yeniden zihnimden geçirdim. Çünkü yazıda benim sözünü ettiğim genel husus araştırmaya göre
ordunun Türkiye'de neredeyse güvenilir tek kurum olmasıydı. Ondan hemen sonra
polis ve kolluk kuvvetlerine, biraz da
Cumhurbaşkanına güveniyor Türkiye'de halk. Geriye kalan tüm kurumlar güvenilmez.
Siyaset, Meclis, partiler, medya halkın güvenemediği kurumlar arasında. Bu durumu çarpık buldum, buluyorum. Hele bir de
Türkiye'nin demokratik bir ülke olmadığını, basının özgür olmadığını vs düşünen bir zihinsel yapı bu saptamaya eklenince ortaya gerçekten vahim bir tablo çıkıyor.
***
Fakat Hıncal Abi'nin saptamasından sonra iki husus üstünde düşündüm. Birincisi benim de bir yöneticisi olduğum
Kadir Has Üniversitesi araştırmasında gelecek yıl
orduya güvenin nedenini sormamız gerek. Orduya
işini iyi yapan bir kurum olarak güveniliyorsa buna söylenecek bir şey yok. Her kurum gibi ordu da güvenilir olmak zorunda, eğer varsa. Tıpkı sağlık veya eğitim kurumları gibi. Fakat bizdeki durum o değil. Diğer tüm kurumlar güvenilmez, sadece ordu güvenilir. Anormal değil mi?
İkincisi,
genel algımız araştırmayı yorumlarken öne çıkıyor, o da şudur: Ordu bizde
mutlak bir kurum olarak benimsenmiyor. Orduya siyasetin üstünde, devleti ve toplumu "düzenleyen" bir kurum olarak güveniliyor. Bunu sezgilerimizle söylüyoruz.
Ama karinelerimiz var.
CHP'li bir anayasa hukuku profesörü bir süre önce
darbe yapmadığı, siyasete müdahale etmediği, devam eden davalar karşısında direnmediği için orduya güvenlerinin sarsıldığını, ordunun "
kâğıttan kaplan" olduğunu söylemedi mi? Güven düşmüşse diyorum toplumda da mevcut "
bu profesör algısında" (!) bir değişiklik olduğu için düşmüştür. "O" güveni sorunlu buluyorum. "O" güven sarsılmışsa seviniyorum. Gene de sorup araştırmamız gerekir. (
Emre Aköz'ün daha mikro ve ayrıntılı araştırmalar yapılması gerekir demesi bu nedenle doğru bir saptama.)
Orduya doğal işlevinin dışındaki nedenlerden kaynaklanan "bu güven" kendiliğinden oluşmadı. Ordunun siyaset yapmasından kaynaklandı. Eh bir de bütçedeki savunma payından, ordunun dokunulmazlığına, doktriner pozisyonuna kadar bin türlü şey etkiyor onun diğer kurumların üstüne çıkmasına. Orduya "güven" bana göre bütün bunların bir bileşkesi ve bu
görece ilişki içinde sorunludur orduya güven, bana göre. Doğal işlevi bakımından değil!
Teşekkürler Hıncal Abi.