Türkiye'de bugün ulusçuluk denen bir akım var. Son CHP tartışmaları bu "gerçeği" büsbütün ortaya çıkardı. Bu ulusçuluk, CHP'nin Altı Ok'undan biri olan milliyetçilikle aynı şey değil. Zaman zaman dilsel bir değerlendirme yapılıyor ve ulusçuluğun, milliyetçiliğin yeni Türkçe karşılığı olduğu söyleniyor. Semantik açıdan bu analiz doğru olsa da gerçek farklı.
***
Ulusçuluk elbette milliyetçi bir tonlama içeriyor. O milliyetçiliğin de Türklük vurgusu üstünden geliştiği belli. Şimdi bir kere daha zihinleri karıştıran şu "Gülerist" (!) Türk ulusu-Kürt milliyeti ayrımı aslında çok keskin bir kat yerini meydana getiriyor, açık açık: öncelik ve amaç Türklüktür. Fakat bu bile her şeye rağmen bir yan anlam.
Çünkü, ortada dolaşan Ulusçuluk akımı 1993'te Uğur Mumcu suikastı sonrasında ortaya çıkan yeraltı, militer, para- militer hareketlerin ideolojisi olarak biçimlendi. 28 Şubat döneminin laikçiliği onun bir başka damarını meydana getirdi. Nihayet 27 Nisan'a giden yolda hızlanan, kitlesel bir "histeria"ya dönüştürülen Atatürkçülük, söylemek gereksiz, ulusalcılığın belkemiği oldu. Malum, meşhur ve meşum, Güler'in başını çektiği Cumhuriyet Mitingleri bu hadisenin en önemli, "aksiyoner" parçasıdır. Ama bu kadar değildir.
***
Mumcu'dan ve diğer suikastlardan kısa süre sonra Attila İlhan, Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladı (1996). Cumhuriyet dönemin "öncü" gazetesiydi. Kıyamet orada kopuyordu. İş, Karanlığın Farkında mısınız sloganlı (slogan sağdan sola doğru Arapçayı çağrıştıran bir kaligrafiyle yazılıyordu, TV kliplerinde) kampanyayla derinleşiyordu. Derken Turhan Selçuk'un başına başörtüsü bağlanmış domuz karikatürü, İlhan Selçuk'un onunla ilgili yazısı...
Attila İlhan bu ortamda gazetede yazmaya başladı ve kısa bir süre sonra çok etkileyici üslubu ve elbette sıra dışı mantığı, bakış açısı, yorum gücü, kültürüyle hayli etkili olmaya başladı. Kendisi de son yazısında o gazetede geçirdiği dönemi hayatının müstesna dönemlerinden biri olarak kaydetti.
İlhan, bir yandan da televizyonlarda programlar yapıyordu. Gerek yazılarında gerek programlarında art arda sloganlar üretmekteydi. Örneğin, yayınladığı bir kitap dizisine "parola vatan işareti namus"u genel ad olarak seçti. (Bu, 27 Mayıs darbesinin parolasıydı...) "Ülkücü- devrimci buluşması"nı sağlamaya girişti. O arada bütün eylemini "dip dalgası hareketi" olarak adlandırdı. Avrasyacılık'ı AB'ye karşı bir imkân olarak önerdi. Şiddetli bir Batı aleyhtarlığı sürdürdü. Sultan Galiyef'i kurtarıcı ve ideolog seçti. Ama bunların bağlayıcısı olarak da, özü olarak da, hedefi olarak da Atatürkçülüğü gördü ve gösterdi. Sonunda cenazesini de 2005'te askerler kaldırdı.
***
İlhan, fikrini açıkça yazıp söyleyen biriydi. Ulusalcılığı bu minval üzere tanımladı, kurguladı. 28 Şubat'ın ve 27 Nisan'ın siyasal örgütü olarak CHP bu "malzemeyi" kullandı. Tabanını bu yönde eğitti. Yani, ulusalcılık öyle milliyetçiliğin Türkçe karşılığı değildir. Tüm şu saydıklarımın bir toplamıdır.
Yanılmayalım...