Normal olarak, artık neyse o normal, bugün Suriye üstüne bir şeyler yazmam gerekirdi. Ama televizyonlarda gördüğüm ve geçen hafta ortasından beri gözümün önünden gitmeyen iki görüntü beni şiddet konusunu el almaya itti.
***
Beş-altı polis bir adamcağızı galiba eşinin gözleri önünde öldüresiye dövüyor. (Bir) kadının yalvarması boşuna. Tokat, yumruk yetmiyor polislere. Ellerindeki
coplar insafsızca birbiri ardınca inip kalkıyor. Yere düşen adama b/indirilen tekmenin haddi hesabı yok. Nitekim daha sonra taşındığı arabanın içinde fenalaşmış adam. Dayak orada da devam etmiş. Bu bir...
Ne olmuşsa olmuş,
altı taksici ansızın bir adamın üstüne çullanıyor. Bu kâfi miktarda bir belayken yetmemiş, sefillerin her biri bagajdan çıkardığı bir de
sopayla vuruyor adama. Altı sopa inip kalkıyor adamın üstünde. O arada patlayan tekmeler cabası.
***
Beyler, efendiler, ağalar, paşalar ne oluyoruz? Anladım, Türkiye büyük meselelerle uğraşıyor. Uluslararası güç haline geliyor. Ulusal gelirini artıyor. Bölgesinin önderi oluyor. Daha da gelişecek, güçlenecek. Ama bu
şiddet meselesi üstünde durmak, düşünmek, çalışmak o kadar gereksiz, yararsız, anlamsız bir şey midir?
Üstüne üstlük şiddet sadece şu anlattığım iki vakadaki dayaklar değil ki... Trafikte yapılan sayısız hata, yayanın üstüne sürülen araba, kuyrukta önünüze geçen veya sırtınıza yapışıp sıcak nefesini ensenize soluyan insan, düpedüz haksızlığını görüp, "bu yaptığın yanlış" dediğiniz insandan bir de ikramiye olarak işittiğiniz küfür şiddet değil mi? Ben bunları şu yaşımda başımda bir erkek olarak söylüyorum, ya kadınların karşılaştıkları?..
***
Hayatı
maddi olarak düşünür, tasarlar, yorumlarım. Her şeyin
neden- sonuç ilişkisi içinde cereyan ettiğine inanırım. Toplumu da, insan davranışını da açıklayacak bir somut zemin daima bulunur, mevcuttur. Dünyada çözümsüz sorun yoktur. Bilim bunun için vardır. Bunlar şiddet konusunda da geçerlidir. Şiddet her çağda, her koşulda aynı kalmaz. Üstelik, insanın içinde mevcut ebedi ve gizli şiddetten de söz etmiyoruz. Mekanik, toplumsal, somut şiddeti konuşuyoruz.
Bu şiddet iki kaynaktan türüyor: ya açık veya örtülü bir
devlet şiddetidir uygulanan ya da
modernleşmenin getirdiği
kentleşmenin yarattığı
uyum sorunlarından doğar. Bizdekinin tastamam bu iki bağlama yerleştiği açık değil mi? Bir yandan gücü sınırsız bir devletin şiddeti var bir yanda da devletin hukuk dairesi içine çekilmesine dönük tepkinin şiddeti. Polisin attığı dayağın altında böyle bir ikilemin olduğu kesindir.
Öte yanda
15 yılda 7.5 milyon nüfusun geldiği bir kentten söz ediyoruz. Bu kent
İstanbul. Ama kırsal alandan göç almayan bir tek kent yok. Kentlileşmek de zor iş. Sanayileşmemiş, sanayi toplumu disiplininden geçmemiş, yaptığı işi bir eğitim sonunda edinmemiş insanın uyguladığı feodal dönem artığı şiddettir bu.
***
Türkiye her düzeyde yoğun, yaygın, kahredici bir şiddetle iç içe. Evde, okulda, büroda, devlet katında, insan ilişkilerinde açık şiddetle yaşıyor. Ama daha beteri kapalı şiddettir. Yani bu
açık şiddeti doğuran kapalı, gizli şiddet...
Kararım karar devam edeceğim...