Geçen hafta yazdığım ve Türkiye'nin uluslararasılaşmasıyla birlikte CHP/ muhalefet, AK Parti ve Kürt konusunda karşılaşacağı yeni gelişmeleri ele alan yazılarıma dönük tepkileri gözden geçirirken Leyla Zana'nın açıklamaları basında yer aldı ve bana şunu hatırlattı...
Akademik hayatta tez yazma süreci biraz şizofreniktir. Tez yazan dünyaya teorisinin içinden bakar. O kuramın karşılaştığı her sorunu çözeceğini sanır ve düşünür. Her sorunun tezini ne kadar doğruladığını varsayar. Ben de Zana'nın açıklamalarını okuyunca benzeri bir zehaba veya vehme kapıldım. Öne sürdüğü görüşlerin lafzı değilse de dayanakları bence o yazılarda dile getirdiğim Yeni Türkiye ve bu Türkiye'nin yeni pozisyonuyla ilgilidir.
***
Şuradan başlayalım: ne oldu da
Zana ansızın
Hürriyet gazetesinde "böyle" açıklamalarda bulunmak ihtiyacını hissetti? Mevcut açıklamalar ayıklanıp bakıldığında görülüyor ki, hem
AK Parti'nin çözümde en güçlü aktör olduğunu artık geriye itilmez, şeke şüpheye yer bırakmaz bir biçimde kabul ve tasdik ediyor hem de
PKK-BDP hattını epey sarsarak, silkeleyerek hatta zemmederek yeni bir pozisyon talebinde bulunuyor.
Bu Kürt siyasetinin tarihindeki dönüm noktalarından biridir. İşte bunu yaratan nedir diye soruyorum.
Cevabım aynı çizgide olacak:
dünya Türkiye'nin Kürt sorununu çözmesi için düğmeye bastı. Bu
Türkiye'nin uluslararasılaşmasıyla ilgilidir. Türkiye'ye akan
sermayeyle bağlantılıdır. Ortadoğu bölgesinde,
Amerika eksenli politikaların ve gelişmelerin Türkiye lehine, Türkiye'yi öncelikli aktör konumuna yerleştirerek çözülmek istemesiyle ilintilidir.
Barzani'nin politikasını bu derecede değiştirdiği bir dönemde Türkiye'deki Kürtlerin eski mantıkla devam etmesine olanak yoktu.
Zana da onu söylüyor ve çok açık bir biçimde
PKK'yı, hatta
Öcalan'ı ve hepsinden daha fazla
BDP'yi haydi mahkûm ediyor demeyeyim ama yanlışlıyor. Üçünün de değişen koşulları yeterince algılamadığını dile getiriyor. Bunun çok berrak bir başlangıç noktası var: Zana'ya göre
Kürt bağımsızlığı mücadelesi artık tamamlanmış, aşılmış bir politikadır. Bundan sonrası
entegrasyon, beraberlik içinde sürdürülmesi gereken bir
hak sorunsaldır, bir
anayasa konusudur.
***
Geçen hafta yazdığım üç yazının belkemiğini de bu nokta meydana getiriyordu: Türkiye
yeni Tanzimat dönemine gelmiş, dayanmıştır. Bugünkü sorun
anayasa ve haklar (hukuk) meselesidir. Kendine, yeni,
demokratik, çoğulcu ve katılımcı, gerçek/ten
yurttaşlık temeline oturmuş bir anayasa yapmaksızın Türkiye bugünkü hırslarını daha fazla sürdüremez.
Zana'nın açıklamalarının ikinci eksenini tam da bu saptama meydana getiriyor. Tamam, Zana AK Parti'ye yeni bir alan açıyor, çözümün ondan kaynaklanacağını, doğacağını vurguluyor ve kendi referans grubunun eleştirisini yapıyor ama bu AK Parti çevrelerinin "
kazandık" diyebileceği bir pozisyon hazırlamıyor. Tersine, bir ev ödevi var ortada, büyük bir proje var. Çünkü Zana çözümün, yeni koşulların iki önemli noktada kristalize olacağını belirtiyor:
Anayasal kimlik güvencesi, anadilde eğitim. Bu, az buz bir şey değildir. AK Parti'nin önündeki en önemli eşiktir. Gerçekleştirilirse tarih bir dönemeç daha alacaktır.
Zana işaret fişeğini ateşledi...