1980'lerde Türkiye'nin yaşadığı dönüşüm ve Özal atılımları küresel sermayeye entegrasyon amacını güdüyordu. Balkanlar'a kadar gelmiş ve orada sıkışmış, daha ileri gitmek isteyen bir sermaye Türkiye'nin iletişim altyapısını değiştirecekti. Abdülhamid döneminde ortaya çıkan altyapı ve ulaşım/ iletişim atılımı da bir uluslararasılaşma eylemidir.
Bu gelişme 90'lardan itibaren kesintiye uğradı. Nedeni açık: küresel sermayenin pazar özgürlüğü üstünden girdiği bir ülkede demokratikleşme zorunluluk olarak ortaya çıkacaktı. Bizim klasik içine dönük, dışına kapalı devletçilik ilkemizin hâkim hale getirdiği bürokrasi ve elit hegemonyasının bu yeni şartlarda daha çok devamı imkânsızdı. Liberalleşme/ demokratikleşme bu iki kaynağı eritecek, çözecek ve ortadan kaldıracaktı.
Dikkat edilirse 90'lara ve 2000'lere damgasını vurmuş laikçilik ve ulusalcılık kısa sürede demokratikleşme hareketlerini reddedecek, onu dayatan AB'ye şiddetle karşı çıkacaktı. Laikçi Kemalizm, sonra ulusalcı Kemalizm ortalığı kasıp kavuracak, Kürt meselesi bu sonucu elde etmenin en önemli öğesi olacaktı.
Aşıldı. AK Parti'nin toplumsal/siyasal dönüşümü sağlayabilmek için ekonomik gelişmeyi elde etmesi gerektiğini anlaması ve bu doğru denklemi başarıyla kurması iki sonuç üretti: hem AB ile 2005'ten sonra ilişkiler yön değiştirdi, iç içe geçti hem de uluslararası sermayeyle bir bütünleşme sağlandı. Ekonomik genişlemenin AK Parti tabanında tuttuğu ve iktidara destek verdiği kitleler partinin demokratikleşme yönlü adımları atmasına imkân hazırlarken Kürt meselesine de yeni bir perspektifle yaklaşmasını sağladı.
Bugün Kürtçe okullara seçmeli ders olarak koyuluyor. Tamam, bazı kısıtlamaları var, bunu farklı yorumlamak da mümkün, anadilde yani Kürtçede eğitim demek değil bu fakat yine de bir adım. Kürtçe yayın kanalından sonra bu karar bir gelişmedir.
Öbür taraftan Körfez Savaşı sonrasında Ortadoğu'da oluşan Kürt odaklı yeni düzen bile değişiyor. Barzani'nin PKK'ya dair tutumu belli. Erbil'in Türkiye'ye bağlanmak istediği konuşuluyor bugün. İşin özü şu ki, Türkiye daha çok küresel entegrasyon gerçekleştirecekse Kürt sorunu çözülmeli. Bu Türkiye'nin değil çok fazla demokrasi isteyen o sermayenin dayatmasıdır.