Başbakan Erdoğan'ın kürtaj konusundaki açıklamalarına, yorumlarına, hükümetin getireceğini söylediği önlemlere karşı feminist çevreler 'rahim' odaklı, merkezli sloganlar atıyor.
***
'
Rahim' çok önemli bir kavram. Etimolojik olarak anlamları, anlam yükleri var. Neredeyse herkes her gün bir defa dua ederken bu kelimeyi kullanıyor ama kimse üstünde durup düşünmüyor. Dilin kaderi mi diyeceğiz, bilmiyorum.
Öte yandan
feminist teorinin, bilhassa
Yapısalcılık Sonrası Feminizmin üstünde çok durduğu bir kavram.
Kristeva da
Irigaray da,
Butler da bu kavram-sözcüğü irdeledi. Türkiye'de rahimli slogan atanlar aynı kaynaklardan mı kökleniyor, bir şey söyleyemem. Ama böyle bir tartışmada taraftan birini meydana getiren bir çevrenin meseleyi burada düğümlenmesi bana çok eksik ve yetersiz görünüyor. Çünkü konu demokratik, hukuksal ve laik boyutlara sahip.
Görüşlerimin bir kısmını geçen cuma günü yazmıştım. Kürtaj tartışmasının
muhafazakârlık- liberalizm eksenine oturduğunu orada belirtmiştim. Her iki ideoloji de son kertede toplumsal alana yönelik bir manevra içindedir. Ona hakim olmak çabası her iki taraf için
devletin düzenleyici rolünü talep ediyor.
Popper'ın zamanında ortaya attığı,
devletin güvencesi olmaksızın hiçbir özgürlük tam olamaz görüşünden yola çıkarak
liberaller devletin bu konudaki söz hakkını minimal düzeye indirip erkini doğrudan doğruya kendisini yani gene devleti denetim altında tutmak için kullanmasını bekliyor.
Muhafazakârlar ise siyasal iradenin verdiği hükmün devlet tarafından güvence altına alınmasını umuyor.
***
Ama her şey bu kadarla sınırlı değil. Olamaz da, çünkü bu tartışma esasta bir
demokrasi ve
laiklik tartışması. Önce demokrasi yanını ele alalım...
Kürtaj konusundaki çıkış, herhangi bir
toplumsal talep üstüne olmadı. Başbakan bir toplumsal talepten hareket ederek bir öneri oluşturmadı. Aksine, görebildiğim kadarıyla, kendi önerisinin toplumsal talebe dönüşmesini istedi. Çok karizmatik ve çok güçlü bir siyasal lider olarak da bunu başardı. Bu konuda arkasında bir çoğunluk olduğundan, olacağından kuşku yok.
Ama bu durum bir
demokrasi koşulunu örseliyor:
çoğunluğun azınlık haklarını gözetmesi anlamında demokrasi bu taleple sarsılıyor. Muhtemel karar bugünkü halin
azınlığı koruyan niteliğini bozup doğrudan
çoğunluğun iradesini tercih edecek gibi duruyor. Halbuki mevcut koşul tam anlamıyla bir
pozitif uzlaşma haliydi, bir
sözleşme durumuydu: dileyenin dilediğini yapması. Kürtaj yasaldı, ama isteyen yaptırıyordu istenmeyen bir gebeliği sonlandırmak için. Bu liberal pozisyondu. Gelecek haldeyse kürtaj isteyenin bu hakkı elinden alınacak. O da toplulukçu hal olacak ve laikliğin paydasında kalan bir sorunu tartışacağız...
Şu anda konu doğrudan dinsel referanslarla ve söylemle tartışılıyor. Tamam, kabul edelim
kürtaj yasağının her ülkede öncelikle dinsel çevrelerde seslendirildiğini ama, bu yaklaşım
yasal-demokratik koşulun
din odaklı bir kararla değiştirilmesine giderse ve dinsel savla ortaya çıkanın görüşü düzenlemeye hakim olursa laikliğin bundan ciddi bir yara alacağını da bilelim. Bu
laikçilik meyanında bir laiklik değil,
liberal ve pozitif bir laiklik anlayışıdır. Yani başörtüsü konusunda
pozitif laiklerin savunduğunu (isteyen başını örtebilmeli) şimdi muhafazakârlar kürtaj konusunda savunabilmeli (isteyen kürtaj yaptırabilmeli).
Karar vereceğimiz konu budur!