AK Parti'nin, bir yandan Erbakan'ın doğrudan siyasete müdahil olan hareketiyle şimdi kendisini Hizmet diye tanımlayan, kamuoyunun Cemaat diye bildiği yapının işlevselcilik etrafında geliştirdiği anlayışın bir sentezi olduğunu belirtiyorum.
Bu tanımlamanın önemi ve uzantısı özellikle toplumsal alanın (public space/ sphere) yeniden tanımlanıp, işlevlendirilip biçimlendirilmesi. Anahtarı bu sürecin, laikliğin çok önemli bir düğümünü çözmektir. Oradan başlayayım.
***
Cumhuriyete göre toplumsal alan dinselliğin girmediği, "bulaştırılmadığı" bir düzlemdir.
Dinsel olan sadece dinle ilgili değildir. Hayati derecede önemli iki unsuru daha bünyesinde barındırır. Bunlar
köylülük/ kırsallık ve gelenekselliktir. O zaman toplumsal alanın tam manasıyla bir toplumsal anlam içermediğini,
elitist bir bağlama sahip olduğunu düşünmek gerekiyor. Cumhuriyet dolaylı olarak bunu işaret ediyor ve dayatıyordu. Bu "
kamu"nun yani devletin ürettiği tanımdı. O zaman bizim bal gibi
toplum demek olan
"public" kavramını niçin kamusal diye çevirdiğimiz de anlaşılıyor:
toplumun değil kamunun/ devletin hükümran olduğu alan.
Böyle bir muhakemenin ve zorlamanın kaynağında laikliğin tanımını bulmak da mümkün.
***
Bizde laiklik
devletin laikliği olduğu kadar
toplumun laikleştirilmesi olarak anlaşıldı. Anayasalar devleti laik diye tanımladı ama dinsel olanı toplumsal alandan kazıyarak toplumun laikleştirilmesine de çalışıldı. Toplumun ve onu oluşturan bireylerin laik "
olmayabileceği" gibi bir düşünce
Fransız Devrimi'nden mülhem laikliğimiz içinde akla bile getirilmedi. Ayrıca toplumsal alanın sekülarizasyonu (ki, sekülarizasyon toplumsal alanın dinden arındırılmasıdır) devletin dinsel olan her tür şeye aynı mesafede kalması anlamını da taşımadı. Tersine devlet kendi inandığı dinsel doğruyu
Diyanet İşleri ve
eğitim sistemi aracılığıyla toplumsallaştırmak istedi. Sadece bunun
özel alanda kalmasına önem verildi.
***
Şimdi bu anlayışın değiştiğini daha önceki yazılarımda da belirttim. Bu nedir? Acaba devlet laikçiliğinin toplumsal dindarlıkla bağdaştırılması diye görülebilir mi?
Bir
bağdaştırmadan söz açıp açamayacağımızdan emin değilim ama
devlet laikliğinin toplum üstündeki tecebbürünün/ zorlamasının ortadan kaldırılmakta olduğunu söylemek mümkün. Bununla birlikte böyle bir oluşumun çok önemli bir ikinci şartı olduğunu da gene daha önce yazmıştım:
anayasayı gerçek bir liberal anlayış ve haklar temelinde tanımlamak. Bu olmazsa toplumsal alan çoğunluk tahakkümü altına girer, bu kesindir.
Bu çok önemli işlev kendisini şurada gösterecek: AK Parti eğer bugüne kadar
Hizmet'in de yararlandığı
yatay örgütlenmiş sivil bir anlayışı devletin dikey hiyerarşik yapısına taşıyabilirse bunu sağlayabilir. Hayır, sadece devletin kendisine sahip olmaya kalkarsa olmaz, devlet onu teslim alır.
***
Bugünkü tartışmanın bam teli bu işte: basına yansıdığı kadarıyla ortada
devlete müdahale eden bir yapıyla, onu dönüştürmeye çalışan bir siyaset, siyasal örgüt, iktidar var. Değişen rollerin iç gerilimi, çatışması diyelim.
Şaşıracak bir şey yok: zaman Türkiye'de de hükmünü icra eder.