Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Yargı iktidarına eleştiri

AK Parti yöneticilerinin olsun Cumhurbaşkanının olsun tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ hakkındaki açıklamalarını belli kesimler yargıya müdahale olarak yorumluyor.
Bir açıdan bakılırsa bu değerlendirme doğru; yargıya intikal etmiş bir hususta bu derecede açık bir görüş sunmak yerli yerinde bir tepki olarak görülmeyebilir.
Ama yargı kararlarını yorumlamak bu kadarla sınırlı kalmadı, geçen hafta. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ileri bir adım attı ve milletvekili seçilmiş olan tutukluların yerini TBMM olarak işaret etti.
Doğru söze ne denir? Hukuk sadece yasa değilse ve demokrasi yasanın üstünde bir sistematik inşa etmeliyse, şimdi böyle, parça parça düzenlemelerle bu kısıtlamaları aşmaktan ziyade, düpedüz farklı bir yapılanmaya gidip, milletvekilliğini tutukluluğu kesen bir durum olarak değerlendirmek gerekir. Gerekirdi. Geç kalındı. Hele hele bin bilmem kaç güne ulaşmış bir tutukluluk, şu kadar gündür devam eden hücre hayatı gerçekleştikten sonra insan kaybın büyüklüğünü daha iyi anlıyor.
Bu açıklamalar, yorumlar, değerlendirmeler geçen hafta paldır küldür ortalığa dökülürken başka ve çok önemli bir hamle daha yapıldı ve 12 Eylül darbesi failleri emekli orgeneraller Evren ve Şahinkaya açılan davayla sanık koltuğuna oturtuldular. (Anayasa oylaması sırasında 'olmaz' diyen ve pençe pençe münakaşa eden dostlarımızı tebessümle hatırlıyoruz ama onların şimdi de 'ne çıkar bundan' demeye başladıklarını görüyor ve duyuyoruz. Canları sağ olsun...)

***

Bence görülen, izlenen bu hadiseleri birbirine bağlayan bir hat var; belki tam görülmüyor, yeteri kadar belli ve berrak değil ama sonunda bir gerçek. Öyle inanıyor ve sanıyorum ki, bilhassa Orgeneral Başbuğ'un tutuklanmasına karşı getirilen eleştiri, yargının Evren ve Şahinkaya'yı sanık iskemlesine oturtmasıyla bir arada düşünülebilir. Düşünülebilir çünkü her ikisi de yargının kendisine dönük (aşırılaşan mı?...) özgüvenini işaret ediyor. Bu özgüven yargının bağımsızlığının, özerkliğinin bir göstergesi olarak okunabilir. Hatta bugüne kadar yapılan yorumların tam tersi bir değerlendirmeyle ele alıp bu özgüveni, ondan kaynaklanan bu davranış serbestisini yeni jüristokrasi yapılanmasının işareti olarak kaydetmek de mümkün.
Muhtemelen de öyledir. Dolayısıyla ve gene bana kalırsa şimdi Cumhurbaşkanı'ndan hükümete kadar her kesimin yaptığı tutuksuz yargılama çağrısını yargıya bir müdahale olarak değil, tersine yargının kazandığı yüksek özgüvenden kaynaklanan jüristokratik tavrın bir eleştirisi olarak görmekte hiçbir yanlışlık yok. Kazandığı özgüveni neredeyse kendi temellerini tahrip edecek bir tavırla kullanan yargıya dönük bu yorum öyle bir iç çatışmanın izdüşümü olmaktan ziyade bu açıdan ele alınırsa ve demokrat olduğunu söyleyen çevreler bu yoruma katılırsa Türkiye'nin "yargı sorununda" yeni bir aşamaya gelinir. Jüristokrasinin içe dönük, dar, baskıcı anlayışının dışına çıkılır.
***

Böyle bir "okuma" bizi başka bir yere doğru da çekecek gibi duruyor. Jüristokrasiye doğru giden bir çizginin eleştirilmesi iktidarın otoriterleşme eğiliminin göstergesi değil, bir başka ve çok spesifik bir otoriterleşme anlayışının eleştirisidir. Öyle görmek istiyorum en azından. Kabul edelim ki, gerek demokrasi kültürünün eksikliği, gerekse kurumsal devlet yapısının tarihsel kısıtlamaları bizde yargının da bürokrasinin de iktidarların da hızla otoriter eğilimler içine girmesine yol açar. Mesele demokratik çizginin savunulmasıdır. Çözüm daima siyasettir.
Bunun tersi bir noktada ısrar etmek, vişnelerle kirazları karıştırmak gibi affedilebilecek bir hata değil, elmalarla armutları karıştırmak gibi hiçbir kalıba sığmayacak bir hatadır.
Gören gözlere!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA