Devam ediyor.
11 Eylül devam ediyor. Nasıl etmez? Amerika, o günden başlayarak dünyaya yepyeni bir teori sundu. Kimse Samuel Huntington gibi bir Harvard profesörünün, büyük olduğundan kuşku duyulmayan yeteneğiyle yazdığı Medeniyetler Çatışması kitabının sadece onun düşüncesinden türemiş bir yapıt olduğuna inanmaz. Nasıl Huntington, 1960'larda yazdığı makale ve kitaplarla Amerika'nın o tarihlerdeki stratejisini belirlemişse, aynı şekilde 2000'lerdeki yönünü de tayin etti ve o ülkeyi İslamofobi temeline oturan bir çatışmacılığın içine itti.
***
İslam düşmanlığı Batı zihniyetinde bir bilinçaltı sorunsalıdır. Batı, İslam karşıtlığını, buna Doğu da diyebilirsiniz, önce
Haçlı seferleriyle, sonra
sömürgecilikle, ardından
Oryantalizmle ve nihayet
İslamofobiyle pekiştirmiştir. Bu biraz da
moderniteyle ilgili bir konudur.
Derrida, modernitenin
ikili karşıtlıklar üstüne oturduğunu, bunun özünü de
ben ve öteki ayrışmasının meydana getirdiğini gösterdi. Batı, benliğini oluşturmak için bir ötekine ihtiyaç duyuyordu, Doğu dışında bu kim olabilirdi?
11 Eylül sonrasında ortaya çıkan
terörist algılamasıyla Oryantalizmin sahip olduğu
Doğulu algılaması arasındaki fark "operasyonel"dir fakat bunlar özünde aynı şeylerdir. Daha önceki dönemde "geri" bulunduğu için
köleleştirilmeye layık görülen Doğulu/ Afrikalı, bu defa terörist bulunduğu için horlanmaya, dışlanmaya, ezilmeye, nihayet
yok edilmeye layık görüldü.
Afgan ve
Irak savaşının,
İran "tehlikesi"nin arkasında başka bir neden aranırsa bulunur bulunmasına ama bu işin dibinde yatan şu gerçeği değiştirmeye yetmez.
***
Bunun sonucunda yeni bir kültür doğdu. 1990'larda dünyanın her tarafına saçılan demokrasi anlayışı, ötekini kabullenme, çoğulculuk (pluralism), çokkültürcülük (multiculturalism) gibi kavramlar 11 Eylül sonrası Amerikan tutumuyla, medeniyetler çatışması anlayışıyla ortadan kalktı. 1989'da
Berlin Duvarı'nın yıkılışı dünyada otoriter, tekçi, hegemonik devlet anlayışının sonu demekti. Gene 11 Eylül sonrasındaki Amerikan tutumu bu yapının geri gelmesine yol açtı. Medeniyetlerin çatıştığı bir dünyadaulusların, devletlerin çatışmaması zaten düşünülemezdi. Boyutları hakkında bu çatışmanın bir bilgi vermek için
Brown Üniversitesi araştırmasının sadece bir tek kalemine bakmak yeter. Amerika'nın savaş harcamalarının son on yılda
3.5-4 trilyon dolar olduğu düşünülüyor. Irak'ta ölenlerin sayısı ise belirsiz.
120 binle 1 milyon arası ölüden bahsediliyor.
Bu kabul edilemez, dehşet veren hali, gerçekleştirenlerin gözünde meşrulaştıran bir tek kavram var:
korku. Bu öyle küçümsenecek bir şey değil. Sadece
kültürel bir olgu hiç değil. Korku, 11 Eylül sonrası dünyanın en önemli siyasal ve toplumsal gerçeği. Medeniyetler çatışması kavramı esnedi, uzadı ve gelip şizofrenik, muhayyel bir
terörist imgesine takıldı. Dünya bugün bir izleme, gözetleme çemberiyle kuşatılmış, onun içinde kıskıvrak kalmışsa nedeni tüm devletlerin bırakın başka ülkeleri bizzat kendi yurttaşlarını bir tehlike olarak görmesidir.
Artık herkes bir tehlike kaynağı devletin gözünde, dolayısıyla herkesin herkesten kuşkulandığı bir dünyada yaşıyoruz. Birey ve toplum katında koyu ve katı bir
gerçek olan bu korku, hazin olan o, devletler düzeyinde yapay, uydurma, öyle olduğunu tüm devlet yetkililerinin bildiği bir
yalan, bir
hayal, bir
hayalet. İnsanların çeşitli yöntemlerle inandırıldığı bu korku denen belayı devletler kendi hegemonyalarını kurmak, yurttaşı ezmek, onun demokratik haklarını kısıtlamak için tepe tepe kullanıyor.
***
Dünyanın üstünde bir
11 Eylül hayaleti dolaşıyor.