Başka türlü olmasını istedim, değişik bir yaz geçireyim diye hazırlık yaptım, ama olmadı, gerçekleşmedi, daha öncekiler gibi sıkıntılarla yüklü bir yaz yaşadım diye içimde en küçük bir kırgınlık yok.
Aksine, yapışkan, baskıcı, zalim yaz günlerini aşıp serinliklerle, pırıl pırıl bir ışıkla, geceleri insanı ısıran serinliğiyle yüklü sonbahara yöneldiğimizden içimde kımıldayan bir sevinç, heves ve coşku var.
***
Doğal; sonbaharı ve kışı insanın kendisi yapıyor, yaz ise ele avuca gelmiyor, kendi hükmünü insana dayatıyor. Sonbaharın, kışın ve yazın insanı bu nedenle aynı değil, birbirinden tepeden tırnağa farklı. Ve soğuk günlerin gecelerin insanları daima daha hakiki.
***
Ben yazın da kış içindeymişim gibi yaşıyorum. Tepeden tırnağa bir şehir insanı olduğumdan işimde çalışıyorum, baştan başa kendi istediğim şekilde biçimlendiğinden, hayatımı her zerresinde bir tatminle yaşamayı sürdürüyorum, etraf boşaldığı, tahammül etmekte git gide zorlandığım insanlar çekildiği için daha da kendimle baş başa kalabiliyorum. Son birkaç yıldır her defasında ayrı bir sıkıntıyla yüklü olarak gelen yazın önüme yığdıklarına da bu nedenlerle tahammül gösteriyorum.
Bu yıl da öyle oldu. Dediğim gibi istediğim şekilde cereyan etmediyse de, onu kendime ait zevklerle yaşamasını bildim. Kapalı pancurların loşluğunda daha da derinleşmiş sessizliğini yaşayan evde bir biri peşi sıra kitapları devirdim. Gazetelerin gerçekliklerini artık büsbütün yitirdiğine yeniden kanaat getirdim. Dergilerle oyalanmaya çalıştım, ama internetin ne kadar büyük bir imkân olduğunu yeniden, bir kez daha hayranlık duyarak fark ettim.
Bu kadarı yeter. Hayal gerçeğe yer bırakmadığı için yazlardan o kadar haz duymuyorum. Ama her somut gerçek içinde hayal barındırdığından sonbaharı ve kışı çok seviyorum.
***
Şimdi uzun ayların birikimiyle karışmış evi yeniden derleyip toparlıyorum. Camlarda, kırılmış ışıkla gölgelenen, koyulaşan ağaçlar, esen poyrazla tirşeleşmiş bir deniz, üstünde üflesen uçacakmış gibi duran bulutlarla ışıklar içinde, masmavi bir gökyüzü var. Havanın daha da serinlemesini, gölgelerin daha da uzamasını bekliyorum.
***
Ama hayatın düzeni, doğanın düzeni ölçüsünde kontrollu değil. Nasıl bir sabah uyandığınızda kesilmiş elektrik sizi hiç beklemediğiniz bir boşluğun içine düşürüyorsa, siyasetin usturası da tarihselliğin dışına taşmış olan her şeyi şakır şakır kesip doğruyor.
***
Türkiye, iç meselelerini yaşarken ve bazen aklına gelmeyen şeylerin, hem de çok olumlu bir şekilde, başına geldiğini biraz da şaşarak izlerken, etrafındaki dünyanın yıkılıp yeniden karılmasına da sadece tanıklık etmekle kalmayıp, şekil vermeye kalkıştığında, kendisini bitmez tükenmez çalkantıların ortasında buluyor. Kürt meselesi, asker meselesi, OD meselesi, git gide koyulaşan ekonomik dönüşümler önümüzdeki dönemde bu ülkenin kendisini sınayacağı atlama çıtaları.
***
Türkiye bugüne kadar tarihi toplumuna sığdırmaya çalışmak gibi manasız bir zorlamanın içinde yüzüyordu. Şimdi toplumunu tarihe sığdırmanın akıllılığına yöneldi. 1989'da nihai adımı atılan "sonuna kadar demokrasi" anlayışı ve modeli yani Soğuk Savaş'ın tamamlanması, yani otoriter bir devletin dönüştürülmesi nihayet gerçekleşiyor Türkiye'de, bazı kesimler sancılı, bazı kesimler endişeli, bazı kesimler ne olduğunu henüz yeterince kavramasa da... Üstelik Türkiye bu gerçeği etrafındaki ülkelerle etkileşerek yaşıyor.
***
Öyle: bir adım sonra sonbahar ve sonbahar içinde hayaller barındıran gerçekle sırlanmış bir mevsim! Tıpkı siyaset, tarih ve teori gibi...