Cumhurbaşkanı Gül, dün AKPM'de yaptığı ve Avrupa'nın kalbinde Avrupa'ya değerlerini hatırlatan ve onları zaman zaman ihmal ettiği için Avrupa'yı eleştiren konuşmasından sonra dün gece gazetecilerle bir araya geldiğinde son derecede ilginç açıklamalar yaptı. Cumhurbaşkanının açıklamaları Türkiye'deki demokratikleşme hareketinin nerede tıkandığını göstermesi bakımından önemli olduğu kadar mevcut demokrasinin sınırlarını genişletmek için nelerin yapılmasını işaret ettiği için de önemliydi.
Dink ve DDK...
Gül, gazetecilerin Hrant Dink konusunda kendisine yaptığı açıklamaları, davayla ilgili gelişmeleri (veya hiçbir gelişme sağlanamamasını), AİHM'nin bu dava konusunda Türkiye'ye verdiği cezayı dikkatle dinledi. En son Muhsin Yazıcıoğlu konusunda çalıştırdığı Devlet Denetleme Kurulu'nu bu konuda niçin çalıştırmadığını veya onu görevlendirmeyi düşünüp düşünmediğini soruyordu gazeteciler.
Cumhurbaşkanı, faillerin olaydan hemen sonra yakalanması, davanın hemen başlaması ve halen devam etmesi nedeniyle böyle bir girişimde bulunmayı düşünmediklerini belirtti. DDK bir savcı veya mahkeme değildi. Ama kurulun bu konuda çalıştırlması "olmayacak şey de değil"di. Dink, Cumhurbaşkanı'na göre "göz göre göre gitmiş"ti, "yargıda da bir ihmal varsa bu utanç verici" olurdu. Gül, AİHM konusunda ise açıkça şunları söylüyordu: "Türkiye'nin mahkûmiyetini hazmedemem. Bu bizim başımızı dik tutmaz. Bu bir mahcubiyettir. Kendimi mahcup hissederim. Bunu savunamam. Bunların Türkiye'ye zararı çok büyük. Hem mahcubiyet var hem de pişkin davranılırsa bu hiç olamaz."
Hablemitoğlu cinayetinin izleri...
Gül'e bu açıklamaları üstüne Türkiye'nin 2007'ye giden dönemde karşılaştığı ve toplumsal bir ürküntü yaratması öngörülen, misyonerlik faaliyetleri konusundaki tartışmalar, Rahip Santoro cinayeti, Dink'in öldürülmesi, Malatya katliamı hatırlatılıp, o tarihlerde o konularda söz söyleyen, yayın yapan, "Alman Vakıfları" konusunu gündeme getiren ve sonra da öldürülen Hablemitoğlu cinayeti soruldu.
Gül, cinayet işlendiğinde Başbakan olduğunu anımsatarak, konunun üstüne büyük bir dikkat ve ısrarla gittiğini belirtti. Hablemitoğlu'nun eşiyle birkaç kez görüşmüştü. Devletin ilgili kuruluşlarıyla olayı sıkı sıkıya takip etmişti. Bütün bunlardan sonra Gül, çok dikkatli bir üslup ve vücut diliyle "parmak izine ulaşıldı" dedi. Ama onun kime ait olduğu aydınlatılmamıştı. Gül, daha fazla açıklama yapmak istemiyordu. Bir gazetecinin "gözlerime bakın ne demek istediğimi anlarsınız mı diyorsunuz" sorusuna da "evet" anlamına gelen ifadeci bir susuşla cevap veriyordu. "Hâlâ talimat veririm ne oldu diye" demekle yetindi. Hablemitoğlu cinayeti ona göre "her şeyi alt üst etmenin aracı"ydı...
Yakında önemli şeyler olacak...
Gül, bu gezide yaptığı açıklamalarla Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda büyük bir çabanın hatta "hırsın" içinde bulunduğunu ortaya koydu. Dink konusunda daha ileri adımlar atacağı konusunda verdiği işaretlerle yetinmedi. Henüz açıklamıyor ama Türkiye'de her isteyenin, kim olursa olsun hangi köken ve etnisiteye ait olursa olsun, istediği yere gelmesi konusunda da bazı gelişmelerin olacağını belirterek, "olduğunda bunları hatırlarsınız" diyor. Belli ki, bir çalışma içinde Cumhurbaşkanlığı ve yakında bu konuda önemli bir sonuç ortaya çıkacak.
Gül'ün bilhassa Hablemitoğlu konusundaki açıklamaları Türkiye'nin yakın geçmişte ne tür bir karanlıktan geçtiğini olanca açıklığıyla gösteriyor. Bizzat Gül'ün kendisi de Cumhurbaşkanı seçilme sürecinde bu hadiselerin bir başka odağıydı. Hakkında yazılan saçma sapan kitapların hâlâ satıldığını, onlara karşı dava açtığını ama davasının reddedildiğini gülerek anlatsa da durumun iç karartıcı olduğu meydanda.
Kamu reformu ihtiyacı...
Gül'ün demokratikleşmeyle ilgili ısrarı bu kadarla sınırlı değil. Yerinden yönetim konusunun, bir "kamu reformu" ile ele alınması gerektiğini işaret ediyor. Ama burası Türkiye ve burada Kalkınma Ajanslarının "üniter devlet yapısı"na aykırı olduğu iddiasıyla beş yıl boyunca yargı aracılığıyla engellendiğini vurguluyor. Yeniden yapılanma girişimleri de ayrıca yarım kalmıştı. Oysa hakkında yargıya müracaat edilen o kurumlar bugün bölgesel ve yerel kalkınmanın en önemli araçlarıydı.
Demokratikleşme, 200 yıllık geçmişine rağmen bu ülkede hâlâ çok zor bir "şey". Gül'ü dinleyince insan bunu bir kez daha anlıyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün farkı, demokrasinin niteliğini algılamış olmasından ve onu sadece kaba çizgileriyle değil gündeş anlamıyla ve ayrıntısıyla somutlaştırmak istemesinden kaynaklanıyor. Bunun ne kadar büyük bir şans olduğu yakın dönemin olaylarına bakınca görülüyor.