Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığı nedeniyle AKPM Genel Kurulu'nda konuşma yapmak için Strasbourg'a giderken uçakta önemli açıklamalarda bulundu. Gül, Avrupa Parlamentosu'na ilk kez 1991'de Refah Partisi'nden milletvekili seçildikten sonra katılmış. O yılların Türkiye için çok zor olduğunu belirtiyor. Faili meçhul cinayetlerin, insan hakları ihlallerinin her gün yaşandığı bir dönemde Gül ve diğer parti temsilcilerinden meydana gelen 12 kişilik Türk heyetinin Türkiye'yi "canla başla" savunduğunu söylüyor.
Türkiye o yıllarda sürekli olarak izlenen bir ülke ve şimdi geriye dönüp baktığında bu durumun çok "hüzün verici" olduğunu vurguluyor Gül. Türkiye'nin 1850'lerden beri devam eden demokratikleşme tarihi ile, kadınlara seçme ve seçilme hakkını 1930'larda Avrupa ülkelerinden bile daha önce veren bir ülke olarak "yabancı çıpası" yla demokratikleşme adımlarını atması Gül için "hüzün verici." Nitekim, bugün o yıllarla mukayese edilemeyecek bir durumda olduğumuzu belirtiyor. İlginç bir anekdot olarak da eski Demir Perde ülkelerinin AB'ye ve komisyona girmesi için oraları gezip raporlar yazdıklarını anımsıyor. O ülkelerin önemli bir bölümü bugün AB üyesi.
O nedenle Gül, bugün de "Türkiye'de yapılacak şok şey var" diyor. Bugün Türkiye bu parlamentoda dönem başkanı, bütün komisyonların üyesi, AİHM'nin aldığı kararlarda payı olan bir ülke. Bu kurumlarda alınan kararlar 800 milyonluk bir Avrupa ailesini etkiliyor, içtihatlar belirliyor.
Yapılacak işlerin başında Gül'e göre demokratikleşme geliyor. Cumhurbaşkanı, seçime giden Türkiye'de belli ki, bunu sağlayacak en önemli araç olarak anayasa değişikliğini görüyor ve bu konuda çok önemli saptamalarda bulunuyor.
Öncelikle anayasa değişikliğinde izlenecek yöntemin çok önemli olduğunu belirtiyor. Yöntem iki noktada şekilleniyor. Birincisi, anayasa bazı maddelerin değiştirilmesiyle değil baştan başa yeniden yazılmakla hazırlanmalı ve bu anayasa "önümüzdeki çağların", "gelecek yüzyılın" anayasası olmalı. 1982 Anayasası ruhuyla, sistematiğiyle, özlediği Türkiye ile aşılmış bir anayasa. Anayasa sadece kendisiyle sınırlı değil üstelik. O anayasaya bağlı olarak MİT, MGK gibi yasalar da çıkarılmış durumda. Yapılan değişiklikleri çok önemsese ve "alkışlasa" da Cumhurbaşkanı, anayasanın yeniden ve "kısa bir metin" olarak hazırlanması gerektiği kanısında. "Detay kısıtlamanın aracıdır" diyor.
İkinci unsur anayasanın uzlaşmayla ve TBMM tarafından yapılması. Meşru seçimle gelen her meclisin savunulması ve üstüne gölge düşürülmemesine inanan Gül, başka bir kurumun anayasa hazırlamaması gerektiğini vurguluyor. Mevcut parlamentonun yeni bir anayasa yapmak için çok uygun olduğunu ama bu fırsatın kaçtığını belirtiyor. Burada Cumhurbaşkanı'nın defalarca dikkat çektiği nokta anayasanın uzlaşmayla yazılması. Yöntemde yapılacak bir yanlışın özü etkilediği ve bundan kaçınılması gerektiği kanısında. Bu nedenle çok açık bir biçimde söylemese de 2007 seçimlerinden sonra AK Parti'nin bir anayasa taslağı hazırlatmasını çok sonuç alıcı bir yaklaşım olarak görmüyor.
Cumhurbaşkanı Gül, anayasada hangi maddelerin değişmesi gerektiği konusunda Türkiye'de bir uzlaşma olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla yeni bir anayasa yapılmasının önünde bir engel görmüyor ve bazı çevrelerin düşündüğünün tersine seçimlere gitmeden önce partilerin detaylı anayasalar hazırlamasını uygun görmüyor. Bunun gereksiz kutuplaşmalar ve gerilimler doğuracağı kanısında. Ne kadar çok katılım olursa anayasanın o kadar bağlayıcı olacağını düşünüyor.
Gül'ün yeni bir anayasa değişikliği önerirken elde edilmesini düşündüğü nihai hedef demokratikleşme. Demokratikleştiği ölçüde Türkiye'nin ekonomisini güçlendireceğini varsayıyor ve yakın dönemdeki ekonomik gelişmeleri bu şekilde açıklıyor. Çoğu kesimler tarafından sanıldığı gibi ekonomi güçlendiği için demokratikleşmenin olacağına inanmıyor. Gül'e göre daha gelişmiş bir demokrasi Türkiye'nin "yumuşak güç" (soft power) olmasında önem taşıyor. Hatta, yeni bir anayasanın "Türkiye'nin bekası bakımından" da hayati derecede önemli olduğunu vurguluyor. "Daha iyi bir anayasa Türkiye'ye daha çok nefes aldıracaktır" diyor.
"Seçim dönemi bu süreci nasıl etkiliyor" diye sorunca Cumhurbaşkanı endişesini dile getiriyor. "Siyasetin dili çok önemlidir" diyor. "Dil yarası kılıç yarasından daha çok iz bırakır" diyor. Gerilimli bir kampanya ve tavrın uzlaşmayı yaratmakta menfi tesir bırakacağını görüyor Cumhurbaşkanı ve "seçim sonrası Türkiye'yi düşünmek gerekir" diyor.
Yani, yeni bir anayasa yapılacak. Bu şart ve kesin. Katılım ve uzlaşma olursa çok iyi. Ama çekimser bir tavır içine girmesi bazı çevrelerin mevcut yeni anayasa ihtiyacını ortadan kaldırmaz.
Cumhurbaşkanlığı süresi konusuna hiç girmiyor Gül "ilelebet burada değiliz" diyor. Başkanlık sistemi içinse "bilinerek konuşulup tartışılmalı" ve "avantajları kadar dezavantajları da var" diyor. Son günlerin gözde konusu heykel tartışması sorulunca da "bunların yanında küçük kalır" deyip geçiyor ve koltuğuna dönüyor.
Strasbourg yolu kısa bir yol.