Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Clinton'a soldan bakmak

Bill Clinton geldi, Bilgi Üniversitesi'nde konuştu gitti. Üniversite üstüne düşeni yaptı. Ama Clinton o kadar da önemli, çarpıcı, dikkat çekici şeyler söylemedi. O konuşurken düşündüm, herhalde dünyanın birçok yerinde aynı anda belki beş bin kişi benzeri konuşmalar yapıyordu ve Clinton'unki onların arasında da ahım şahım bir yer tutmazdı. Ama Türkiye hakkında, doğru ve önemli saptamalar yaptı.
Ben Amerika'yı "ikinci kez" Clinton yıllarında yaşadım. Birinci "hayatım" Reagan dönemiydi. Ardından Baba Bush gelmişti. Clinton bir vaha hissi uyandırıyordu insanda. Sol yeniden ABD'de iktidar olmuştu. Dünya kendisinden çok şey bekliyordu. Ama bütün o "parlak" yönetimine rağmen Clinton sola aittir denebilecek hiçbir şey yapmadı. Tam tersini gerçekleştirdi. Bankaların, finans piyasalarının, kartellerin oyununa geldi. Amerikan sermaye piyasasının bir genişleme döneminde ortaya çıktı, Greenspan'ın sonradan özür dileyeceği politikalara alet oldu, nihayet 2008'de patlayan "balon"un şiştikçe şişmesine yol açtı. Onu kullandı.
Hâlâ hatırlarım. Şimdi yerinde başka binaların yükseleceği İkiz Kuleler'in altındaki Borders kitapevine gitmiştim. Açıkça bir kitap alana istediği diğer bir kitabı bedava alması hakkı tanıyorlardı. Yanlışlık mı var, herhangi bir kısıtlama söz konusu mudur diye sordum soruşturdum, hayır, yoktu. Ben de beş kitap almış beş kitap da seçmiştim. Amerika'nın kulaklarından dolar fışkırıyordu.
Clinton bu hengâmede "başarılı" kabul edildi. Savaş sonrası dönemin en parlak başkanı addedildi. Oysa aynı dönem Viagra'yla başlayan "yeni erkeklik" döneminin de bir başka adıydı ve feminizm artık ölüyordu. Öyle olmasa Monica Lewinski skandalı bu kadar kolaylıkla atlatılabilir miydi?
Şimdi dünya meseleleri hakkında ahkâm kesiyor. Küreselleşmenin üç büyük sorunla kapımızı çaldığını söylüyor. Küreselleşme değil, "karşılıklı bağımlılık (interdependancy)" diyor. Üç kısıtlamayı ise belirsizlik /kestirilemezlik /öngörülemezlik, eşitsizlik ve sürdürülebilirlik olarak tanımlıyor. Bunlar çok genel, içinde yaşadığımız günler ve bu günlerin dünyası üstünde durup düşünen herkesin aklından geçen konular. Hatta dahası var: bugün yoksulluk, eşitsizlik, çevre, gelir dağılımı gibi sorunlar üstünde düşünmeden neredeyse "fiyakalı" birisi olmanız bile mümkün değil.
Diyeceğim, bu çok önemli kavramların popüler kültürün ve gündelik sıradanın dışında kalan bir mantıkla ele alınmasıdır. Şunu kabul etmeli: içinde yaşadığımız dünya büyük bir dönüşüm geçiriyor. Değişimin ilk habercisi olan 1980'lerden ve 90'lardan (ki, dünya için çok karanlık bir on yıldır) çok daha radikal bir farklılaşma yaşanıyor, her yerde ve her şeyde. Dünyanın nereye gittiğini anlamak başlı başına bir mesai gerektiriyor. Okuyamadığımız, tanımlayamadığımız bir oluşumun içinde kalmaksa korkuları artırıyor.
Efsanevi iktisatçılardan John Kenneth Galbraith daha önceki çağı "kuşku çağı" diye tanımlamış, yazdığı iktisat tarihine de bu adı vermişti. Bugün ise bir "korku çağı". Herkes korkuyor, herkes. Bunda şaşacak bir şey yok ama şu da bir gerçek ki, gene bu dönem, bütün bu dönüşümü sağlayan teknolojik gelişmelerle başlayarak, coğrafi etkileşimlere varana kadar çok önemli umutların da doğduğu bir dönem. Tek bir örnekle yetineyim: bugünkü Amerika'yı son büyük savaş sonrasında "bebek patlaması" (Baby boom) nesli yaptı, yarattı. Fakat Clinton'un da içinde olduğu bu dönem artık demografik olarak sona eriyor. Önümüzdeki on yılda Amerika'nın, bu insanlar emekli olacağı için, bir milyon yeni öğretmene ihtiyacı var. Doktoru, mühendisi varın siz düşünün. Yeni kıtalar doğuyor, Batı dışı merkezler ekonomik olarak gelişiyor.
Gene de bunlar işin oyuncaklı kısmı. Asıl olan yoksulluk, gelir eşitsizliği, sömürü. Bu üç çaresizlik kapısı kapanmadıkça dünya dönüşmez. Dönüşünce de o insanların aleyhine olur her şey. Bu nedir bilir misiniz, bir sol politikaya, yeni bir dünya tasavvuruna duyulan, her zamankinden daha ağır ve derin ihtiyaçtır.
Ah, Clinton'a bunu hatırlatabilseydim...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA