Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Baykal ve CHP ideolojisi

İngiltere'de yapılan seçimlerden sonra ikinciliğe düşen ve iktidarı yitiren İşçi Partisi'nin lideri Gordon Brown sessiz sedasız bir biçimde görevinden ayrılacağını söyledi. Bu zaten beklenen bir gelişmeydi. David Miliband büyük bir olasılıkla gelip partinin başına geçecek. Miliband şu anda Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürdüğü gibi partiye düşünsel düzeyde, programatik düzeyde büyük katkılar sağlamış birisi. Kimse gelişini yadırgamıyor. Şu veya bu sebeple Miliband'ın başkan olmaması da bir sorun değil. İP'nin içinde bu görevi üstlenecek, kimsenin adını yadırgamayacağı onlarca siyasetçi var.
Ajanslardan gelen bu haberi CHP'de Baykal'ın istifasıyla birlikte ortaya çıkan durumu izleyerek dinliyordum. Baykal'ın istifası anında gösterilen o lümpen tepki, ağlayanlar, bağıranlar, açlık grevine yatanlar, düzenleneceği söylenen nümayişler bunları yaşayan partinin gerçekten sol bir parti olduğunu söylemeye imkan bırakmıyor.
Ama o partinin tabanı bunu yapmaya mecburdur. Çünkü Baykal'ın istifasıyla birlikte partinin nasıl bir boşlukta kaldığı şimdi bütün ülke tarafından görülmektedir. Baykal'ın ardından gelebilecek bir ikinci adam o partide mevcut değildir. Bu, adam olmadığı için değil, yıllarca sosyal demokrat düşünceye, siyasete emek vermiş olan hiç kimse CHP içinde barındırılmadığı, CHP bir "politbüro" ile idare edildiği, o politbüronun elemanlarının bütün varlığı Baykal'ın iki dudağı arasından çıkacak söze bağlı olduğu için böyledir. Sadece bir tek adamdan oluşan partide o adam geriye çekilince parti dizi üstüne çöktüğü için onlar da Baykal dönsün demekten başka bir şey yapamıyor.
Baykal'ın istifasının ardından yapılan yorumların bir bölümü bunun çok daha kapsamlı, Başbakan Erdoğan'ı da kapsayan bir "operasyon" olduğunu öne sürüyor ve öyle bir noktaya erişiyor ki bu yorumlar, sanki Baykal'ın kararını onaylamak ve Baykal'ın CHP'yi bırakmasını önermek o operasyonlara destek vermektir. Bunlar beni hiç ilgilendirmiyor. Çünkü ben bunların çok ötesine geçmiş bir siyasal sorunu tartışıyorum.
İlk gün de yazdım. Bana göre içine kapanmış, tek adam kültürüyle bütünleşmiş tüm siyasal örgütlenmelerde lümpenleşme kaçınılmazdır. Daha önceki kurultaylarda delegelerin birbirine girmesi neyse kaset savaşlarına girmek de aynı şeydir. Nitekim zaman geçtikçe yapılan yorumlar bu tiksindirici komplonun bizzat parti kanatlarından geldiğini öne sürmektedir.
Oysa sosyal demokrat partiler program, ilke ve teorik temelde örgütlenen partilerdir. Bu tür partilerde farklı kanatlar olur. Bunlar fikirlerini açıkça ortaya koyar ve mücadele eder. Bu tür partilerin yönetimleri daima bir koalisyona dayanır. Oysa bunun tersi, yani tek adamlığa yaslanan partiler sağ partilerdir. Düşünce o partilerde geri itilir, gelenek, görenek, tepedeki kişiye bağlılık gibi birçok feodal davranış kalıbı yönetime ve yönteme hâkim olur. Bunu bize siyaset bilimi söylüyor. Oysa CHP'de her şey genel başkan tarafından biçimlendirilmiştir, tüm parti onun hegemonyası altında ezilmektedir. Türkiye'de sağ partilerde görülmeyen tabloların şimdi CHP'de sergilenmesi neyin ne olduğunu gayet iyi açıklamaktadır.
Bu durum bir tesadüf değildir. CHP'nin bu duruma gelmesi apolitik bir yapıya ve para-militer bir anlayışa tekabül etmektedir. Bu aşılmış, tükenmiş, tüketilmiş bir siyasettir. Fakat CHP aynı anlayışı ve yaklaşımı genel siyasette de ideolojik tavır olarak benimsemiştir. CHP'nin ülke düzeyindeki siyasette ve onu hazırlayan ideolojik plandaki eksiğiyle iç mekanizmalarındaki anti-demokratik tutum arasındaki özdeşlik ne tesadüfidir ne anlamsız... Tersine, birbirini besleyen süreçlerdir bunlar.
CHP'nin her iki düzeyde de yaşadığı büyük, derin ve tüketici bunalımın nedenleri şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA