Dün atv'nin programında Başbakan Erdoğan konuktu. Biz de kendisine sorular sorduk. Verdiği cevapların bazıları, Türkiye'nin üzerinde çok durduğu, çok tartıştığı konular hakkında, son derecede ilginç noktalara işaret ediyordu. Onların bazılarını maddeler haklinde burada özetlemek ve yeniden dikkate getirmek istiyorum.
Anayasa değişikliği ve demokratikleşme:
Başbakan, anayasa değişikliğinin Meclis'te olup bitmesini, referanduma gitmemesini istiyor. Asıl arayışı bu yönde.
Referandumla genel seçimler Başbakan'ın kafasında birbirinden kesin olarak ayrılmış. Daha önceki referandumlardan önce ve sonra yapılan genel seçimler arasındaki farkı dikkatle kaydetmiş. Referandumu katiyen bir "güven oylaması" şeklinde düşünmüyor. Tam bir cevap vermedi ama buradan hareketle referandum sonrasında bir "erken seçim" düşünmediğini de görmek gerekir.
Başbakan CHP'den gelecek herhangi bir öneriye o partinin kendilerine ilettiği yazılı metinle yetkililerin yaptığı açıklamalar arasındaki farklardan ötürü artık kapalı. Bundan sonrasının Meclis'te görüşüleceğini ve Cumhurbaşkanı'nın bu konudaki rolüyle biçimlendirileceğini vurguluyor. Farklı bir biçimde de olsa Cumhurbaşkanı'nın yeniden devreye alındığı ve kendisine bu dönemde çok önemli bir işlev düştüğü bu açıklamayla ortaya çıkıyor.
Bu anayasa değişikliği paketinin bir "mini paket" olduğunu Başbakan ısrarla vurguluyor. YÖK gibi, Cumhurbaşkanlığı'nın yetkileri gibi konuların 2012 sonrasında ele alınacağını ve bu konunun sürdürülmesi gerektiğini ısrarla belirtiyor. Anlaşılan anayasa konusu Türkiye'de daha çok tartışılacak.
Demokratik açılım konusunda ise Başbakan önemli bir saptamada bulunarak bunun Kürt değil demokrasi açılımı olduğunu, hiçbir etnik grubu öncelik vererek kapsamadığını söylüyor. Kısa- orta-uzun vadede yapılacak değişikliklerle bu yönde atılacak adımların genel bir demokratikleşme haritası çizeceğine inanıyor.
Başkanlık sistemi:
Başkanlık sistemi Başbakan'ın kafasında biçimlenmiş. Verdiği yanıtta ilk kez bu netlikte bir başkanlık sisteminden yana olduğunu dile getirdi. Uzun ve ayrıntılı gerekçeler göstererek Türkiye'nin "daha iyi yönetilmesi" ve "daha hızlı kalkınması" için (hedef 2023'te dünyanın ilk 10 ekonomisi içine girmek) başkanlık sisteminin daha yararlı olacağını öne sürdü. Her ne kadar son Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisinin Gül'ü aday göstererek o makamın hırsı içinde bulunmadığını belirttiyse de başkanlık sistemini kendi arayışlarıyla birlikte düşündüğü söylenebilir. Ama "kim öle kim kala" diyerek geleceğin belirsizliğine de dikkat çekti. Başkanlığın demokratikleşme bakımından yararını vurgularken, parlamenter yapının yeniden düzenlenmesine de işaret etmesi ayrıca önemliydi. Başbakan gerçek bir kuvvetler ayrılığı sisteminin ondan sonra kurulacağını düşünüyor.
İş çevreleri:
Çok ilginç bir diğer nokta TÜSİAD ve TOBB ile olan ilişkiler. Her ne kadar TOBB'la herhangi bir ihtilafının bulunmadığını öne sürse ve TÜSİAD'ın Anadolu sermayesine dönük açıklamasını hatırlatsa bile bu kurumlarla aralarında özellikle istihdam bakımından ciddi bir görüş ve yöntem ayrılığı olduğunu dile getiriyor. Ayrıca bu konuda oldukça ısrarlı. Bilhassa istihdam sorununun çözümünde bu kurumların üstlerine düşeni yapması gerektiğini vurguluyor. TÜSİAD üyelerinin toplam verginin ne kadarını ödediğini biliyor. Fakat kaçak ekonominin, yeraltı ekonomisinin bugün ulaştığı büyüklüğün kendilerini çok rahatsız ettiğini ve bunun çözülmesi için de iş ve sermaye çevrelerinin artık farklı hareket etmesi gerektiğini açıklıkla ortaya koyuyor.
Ayrıca...
Başbakan iktidarları döneminde önlerinin çok kesildiğini söylüyor. Ama genel olarak geldikleri noktadan ve elde edilenlerden memnun görünüyor.
Bedelli askerlik konusunu Milli Savunma Bakanı ile yeniden görüşeceğini belirtiyor