Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Atina'da erken bahar

Uzun toplantı gününün içinde ne olduğunu fark etmediğimiz ekonomik kriz akşam davet edildiğimiz "dünyaca meşhur" bir lokantada "müşterili" tek masanın bizimki olduğunu anladığımızda suratımızda patladı. Önce "Atinalılar akşam yemeğine geç çıkarlar, hele bugün de Cuma" denerek avunulduysa da gerçek kısa bir süre sonra çok nazik garson boynunu bükerek "Bugün için aldığımız tek rezervasyon telefonu sizinkiydi" dediğinde anlaşıldı. Oteldeki "concierge" de durumu anlattığımda, "Altı ay önce orada yer bulmak için en az üç gün önceden haber vermek gerekirdi" diyerek noktayı koydu. Batı uygarlığının beşiği, 11 milyon Yunan'dan 6 milyonunun yaşadığı Atina yanıyor.
Büyük ölçüde euronun krizi içinde biçimlenen bu derin sıkıntının üstünde durup ayrıntılarını irdeleyecek değilim. Sadece dostumuz Papandreu'nun bir hayli bunaldığını, bu durumun kendisine özgü Yunan "milliyetçi solunu" derinden sarstığını söylemekle yetineyim. İnsanlardaki endişenin bir nedeni kenti dolduran Arnavutluk'tan, Pakistan'dan, Hindistan'dan, Bangladeş'ten, Irak'tan gelen göçmenler. Ucuz emeğin piyasaya bol miktarda sürülmesi zaten en az gelir diliminde yaşayan alt sınıfları büsbütün çileden çıkarmış. Burada da nitelikli emekle ucuz emek arasındaki fark açıldıkça açılıyor. Dünyanın her yerinde bugünün de geleceğin de n büyük sermayesi eğitim ve nitelikli insan.
Nitekim ekonomik krizin ufuneti ertesi gün de öğleden sonra saat üçe kadar süren toplantılardan çıkıp Kolonaki'ye varıp sokakları dolduran, hiç dertleri yokmuşçasına yiyip içen, eğlenen Atinalıları gördüğümde dağıldı. Bildiğim, tanıdığım Atina'yı bulmuştum. İnsanlar sokaklara yayılmış, bizdekinden beş beter biçimde tepelerinde alev alev yanan ısıtıcıların altında gürültülü bir biçimde sohbet edip eğleniyordu.
Oradan bakınca insan Türkiye'nin Akdenizliliğine de şaşıyor. Biz Kuzeyli gibi yaşayan bir Akdeniz ülkesiyiz. Veya kendisini Akdenizli sanan bir Kuzeyli ülkeyiz. Sabahın 8'inden akşamın 5'ine kadar mesaiyi herhangi bir Akdeniz ülkesinde ben görmedim. Atina'da da her yer saat 2.30, 3'ten sonra kapanıyor. Buna dükkânlar bile dahil. Hayat da başlayabileceği kadar geç başlıyor.
İstanbul'la Atina arası bir saat. Hani insan kendi yaşadığı şehri gezip tozmaz ya biz de galiba o nedenle bu kadar yakınımızdaki Yunanistan'ı ve Atina'yı ihmal ediyoruz. Belki "orada" bulacağımız her şeyin "burada" bulunmasının bir payı var bunda. Atina güzel bir şehir. Ama büyüsü daha çok antikitesinden kaynaklanıyor. Parthenon, Akropolis, Agora insanı bambaşka bir âleme çekiyor. Hele benim gibi hayatı boyunca bu antik kültürle boğuşmuş olanlar, her yıl en az birkaç tragedyayı okumazsa yıla yıl demeyenler için bu büyü daha da çıldırtıcı.
Fakat Atina İstanbul değil. Bütün AB parasına, 20 yıl öncesine nazaran göze hemen çarpan bütün gelişmişliğe rağmen bu iki kenti kıyaslamak pek öyle mümkün görünmüyor. Gene de sokak hayatı orada İstanbul'la mukayese edilmeyecek kadar güçlü, zengin, gelişmiş. Şimdi iflasın eşiğine gelmiş, bu yaklaşık 10 milyon nüfuslu ülkenin yıllar yılı burada yaşayan insanlar için bir "korku", bir "endişe", bir "tehdit" olduğunu düşünmek, onların gelip gene buraları "ele geçirecekleri" üstüne hesap yapmak da insana gülünç görünüyor.
Herkes aynı şeyi söylüyor, "Biz aynı insanız" diyor, Türkiye'den geldiğinizi duyunca. Aynı insanız ama işte Türk kahvesi orada Yunan kahvesi olmuş (aman o kahve onların olsun, hiç sahip çıkmayıp biz kendimizinkini bildiğimiz gibi pişirmeye devam edelim), baklava, revani, köfte de öyle, onların (o halleriyle onları da kendilerine kemali iftiharla tevdi edelim). Öte yandan, zeytinyağlılara da biz, bizim diyoruz (demeye devam edebiliriz). Anlaşılan sınır, savaş, işgal dünyanın kötü gerçeklerinden. Aşılması da öyle kolay değil.
Güzel, çekici, insanı dikkatle süzen güzel kadınların, güzel yemeklerin, tepeden tırnağa tomurcuklanmış portakal ağaçlarının, yeni müzelerin, sabaha kadar uzoyu kolayla karıştırıp içen gençlerin, neredeyse herkesin sokakta yaşadığı Atina'da müze duvarları arasında geçse de 20 derece sıcaklıkta baharı karşılamak, Akropolis'i, üstünde duran, Freud'un Avrupa uygarlığının anası dediği Parthenon'u dolunay ışığında, gün batımında görmek çok güzeldi.
Mutlaka kısa bir süre sonra tekrar gideceğim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA