Sabiha Gökçen Havalimanı'nda uçak kazasının büyüklüğüne bakarsak, bu kadar az ölümün olması gerçekten büyük mucize! Pek çok cevaplanması gereken soru var şimdi? Pilotaj hatası mı? Pegasus Hava Yolları'nın pilotlara baskı uygulanması söz konusu olabilir mi? Kule mi vaktinde olaya müdahale etmedi? Pistin dibindeki çukurun orada ne işi var? DHMİ'nin ihmali var mı? Bir de niye kimse gerçek anlamda özür dilemiyor gibi...
Sorular çok. Cevapları verilmeden de kimsenin içi rahat etmeyecek. Ne ilginç ki bir önceki yazımda Türkiye Kalite Derneği'nin önerdiği modelle kalite yolculuğuna çıkanların nasıl fark yarattığını yazmış ve neredeyse 20 yıl önce Avrupa Kalite Ödülü'nü alan Tarsus Belediyesi'nden söz etmiştim. Tesadüf bu ya dün Çukurova Belediye Başkanlığı'nda Park ve Bahçeler Müdürü olarak görev yapan Ahmet Ak isimli bir okurumdan çok ilginç bir mektup aldım ve okurla paylaşmam şart diye düşündüm. Ha bir de ülkede topyekûn bir kalite yönetimine geçilse, son uçak kazasında yaşanan hatalar zinciri belki de hiç yaşanmayabilirdi diye içimden geçirdim...
"Belediyeleri Kalite Yolculuğuna Davet Edeceğiz" başlıklı köşe yazınızda, 'Tarsus Belediyesi'ni izleyen var mı', ifadeniz vesilesiyle paylaşmayı arzu ettim. Tarsus Belediyesi'nin 2002'de başlattığı "Kalite Yolculuğuna" ait projenin sahibiyim. Oradaki "Başkan Danışmanlığı" görev sürecimde "Kalite Temsilcisi" olarak projeyi bizzat yürüttüm. Sağ olsun Sayın Başkan Burhanettin Kocamaz, projemize sahip çıktı ve netice itibariyle bu yolculuk "Avrupa Kalite Ödülü" getirdi. Esas arz etmek istediğim husus işin halka yansıyan tarafıdır. Ben 2005 yılında oradan ayrılıp, Adana Seyhan Belediyesi'nde çalışmaya başladım. Uzunca bir süre Tarsus Belediyesi'ne "küstüğümden" olmalı ki hiç önünden bile geçmedim!..
Nihayet 2018 yılında işim dolayısı ile "el mecbur" Tarsus Belediyesi'ne gittim... Bunu anlatmam gerekir!.. İşim müstakil bir binada yer alan İmar ve Şehircilik Müdürlüğü'ndeydi. Kapıdan içeri girer girmez ortalıkta görevli olduğunu sonradan anladığım biri, 'abi hoş geldiniz' dedi. Oturmam için bir koltuk gösterdi. Ardından çay ikramı yapıp, nasıl yardımcı olacağını sordu. Kendim hâlen belediyeciyim, müdürüm, yerel yönetim uzmanı olarak çalışıyorum. Bunu bir başka belediye de henüz görmedim, yaşamadım!..
Şaşırmıştım. Çay içerken yanıma bir başka görevli geldi ve benim talebimi aldı, elimdeki evraklarımı aldı, "biraz bekleyin, çayınızı içtikten sonra bir arkadaş size yardımcı olacak" dedi. Kısaca 15 dakika içinde beni doğru bir personele yönlendirerek, hiç bekletmeden gâyet ciddi ve samimi bir tavırla ilgi gösterip yardımcı oldular. Müdürlük kapısından içeri giren herkese de aynı muamele ile yaklaşılmaktaydı.
Bu tablo karşısında ister istemez duygulandım ve kendime teşekkür ettim!!! Kendi kendime, "Bak Ahmet Ak 2002 yılında burada bir 'çoban ateşi" yakarak başlattığın kalite yolculuğunun semeresinden nihayetinde sen de faydalandın gördün mü, ne mutlu sana" dedim. Projeyi başlattığımda, koca koca başkan yardımcılarından, müdürlerden ne eleştirilere maruz kalmıştım oysa...
Netice-i kelâm; belediyelerin ekseriyeti, maalesef bunu üzülerek ifade etmek isterim bu güzel ülkemizin, sırtında taşıdığı bir "kambur" değil medeniyet mücadelesi yolunda önünü kesen en büyük handikapıdır. Umursamazlık, neme lâzımcılık, yolsuzluk kanıksanmış...
Türkiye çapında belediye başkanlarını kafileler hâlinde Tarsus Belediyesi'ne getirerek bir belediyede hizmet standardı nasıl olmalıymış bunu yerinde ve görev başında, fiilen göstermek gerekir vesselâm... " Gerçek anlamda kalite yönetimini uygulayan bir kurum bakın nasıl dönüşmüş.
Başka söze gerek yok sanırım.