Kastamonu'nun Taşköprü sarımsağı, Diyarbakır'ın karpuzu, Malatya'nın kuru kayısısı, Aydın'ın inciri, denizlerimizin palamudu. Koruyamazsak birçok ürünün bir bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu biliyor musunuz? Mesela Taşköprü sarımsağına bugünlerde hemen hemen hiçbir markette rastlayamıyoruz. Reyonlarda hep Çin'den ithal edilen dev sarımsaklar var, üstelik kimi market ya unuttuğundan ya da umursamadığından etiketi değiştirme zahmetinde dahi bulunmamış. Umursamadığından diyorum çünkü bununla ilgili sosyal medyada bir paylaşımda bulunmuştum. Aradan bir hafta geçti, yetkililerin haberi oldu sözüm ona ama sürekli alışveriş yaptığım marketteki reyonda değişiklik yapılmadı. Etikette Taşköprü, satışta Çin sarımsağı!
İşte o nedenle Metro Market Genel Müdürü Kubilay Özerkan ile buluştuğumda bana Türkiye'ye ait sebzeleri, meyveleri, balıkları, peyniri korumak ve cinsinin yok olmaması için yerli üreticiyi nasıl desteklediklerine dair hikâyeleri dinledikçe insan inanamıyor. Şundan diyorum. Genelde alışmışız şirket yöneticilerinin, "Öyle kâr ettik, şöyle büyüttük işimizi" demelerine. Ama burada başka bir durum var. Çok da mecbur değil dünya devi Metro; Türkiye'deki ürünleri satış gamına koymaya. İthal eder yine tüketiciyle buluşturur birçok ürünü. Ama kolay yolu tercih etmiyor. Taşköprü sarımsağı önemli diyor ve elinde orijinal bu sarımsağın tohumunu bulunduran üreticiye destek çıkıyor ve "Sen yeter ki üret, ben hepsini alacağım" diyor ve böylece orijinal Taşköprü sarımsağının üretimi 10 bin tona kadar gerilemişken, bir anda 60 bin tona çıkıyor. Kubilay Özerkan, tam 200 üreticiye bu konuda eğitim verdirtiyor. Sonra mesela Diyarbakır'ın karpuzu. Farkında mısınız bilmiyorum ama Diyarbakır karpuzu diye aslında Ortadoğu'dan gelen karpuzları yiyoruz. Tohumlar değişmiş bir kere. Diyarbakır karpuzu nehir kenarında yetişiyor, GAP projesi nedeniyle nehirler kuruyunca üreticiler başka yerde yetiştiriyor, orijinal karpuzdan uzaklaşılıyor. Bir üretici Metro'ya ulaşıyor ve "Bende tohum var" diyor. Metro orijinal şartları sağlaması için o üreticiyi desteklemeye başlıyor. İlk karpuzlar kabak çıksa da Metro mutlu, proje devam ediyor.
Balık konusunu belki duymuşsunuzdur. Lüferlerin daha lüfer olamadan satılmasını engellemek için en çok kampanya yapan grup Metro. Şimdi de palamudun soyu tükenmesin diye uğraşıyor. Kat edilen yol müthiş. 5 yıllık bir araştırma projesi devam ediyor. Palamutun göç yollarının nasıl değiştiğini ortaya çıkarmaya çalışıyor Metro. Etiketlenen palamutların denizdeki yolculuğunun haritası çıkarılmaya çalışılıyor. Etiketli 4 bin palamuttan birini mesela Romanya'dan, Bulgaristan, Yunanistan ya da Ukrayna'dan tutan balıkçılar Metro ile temasa geçiyor ve palamudu ne zaman, nerde tuttuklarını ve boyunun ne olduğunu söylüyor. Karşılığında küçük ödüller de kazanıyorlar. Metro, araştırmayı bitirdiğinde bir rapor hazırlayarak avlanma zamanları konusundaki kuralların güncellenmesi için Ankara'da yetkililerin kapısını çalmaya hazırlanıyor.
Yerel değerlere bu kadar değer verince belki Metro'nun 18 ilde 31 satış noktasına, 5 bin çalışanla 1 milyon müşteriye ve 3.2 milyar liralık ciroya ulaşması zor olmuyor. Coğrafi işaretleme konusunda öncülük yapan Metro, sadece yerli tohuma sahip çıkmıyor, mağazalarda satılan ürünlerin yüzde 97'sini yerli yapmayı başarıyor.
Kubilay Özerkan'ı dinlerken, global bir şirketin nasıl tam anlamıyla yerli davranıp, bulunduğu ülkeye değer katabileceğini görmüş oldum. Darısı diğer uluslararası markaların başına...