Antakya'da, Uğur Mumcu Meydanı'nda, "Abdullah Cömert'in katilleri bulunsun" diye ve ODTÜ eylemine destek maksadıyla gösteri yapanlara polis biber gazı sıktı. Arbede çıktı; sonuçta bir başka genç, Ahmet Atakan hayatını kaybetti.
Tartışma var... Kimi "Gaz fişeği Atakan'ın ölümüne sebebiyet verdi" diyor; kimi binanın çatısından düştüğünü ileri sürüyor. Önemli olan nasıl öldüğünden ziyade, hayatının baharında bir gencin göçüp gitmesi. Ardında bıraktığı gözyaşları.
Bir süreden beri, Türkiye'yi yeni bir Gezi havasına sokma eğilimi gözüküyor. Oysa, Gezi olayları spontane bir şekilde gelişti. Doğal bir tepkiydi. İdeolojik renkler taşımıyordu; yaratıcıydı.
Memleketin çeşitli bölgelerinde şahit olduğumuz son gelişmeler ise, Gezi ismini kullanmakla birlikte, çok farklı bir görüntü veriyor. Meselâ Antakya'da düzenlenen gösteriler. "Abdullah Cömert'in katilleri bulunsun" diyenler acaba, devletin katilleri yakalamama temayülünde olduğunu gördükleri için mi bu protesto eylemini gerçekleştirdiler?
Eğer katiller gizlenmek istenseydi, gene Hataylı olan, ama Eskişehir'de hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz'ı öldürenlerin peşine düşülür müydü? Savcı, 4'ü polis 8 kişinin ceza almasını talep etti. Asli fail polis memuru için ömür boyu hapis cezası istedi.
Öte yandan hükümetin, polisi, daha mülayim davranması için yönlendirmesi gerekiyor.
Yangına körükle gitmek doğru değil.
Göstericiler, sokaklara dökülmek için belli ki vesile arıyor. Türkiye'ye yakışmayan manzaralar ortaya çıkıyor.
ODTÜ yolu için yapılan eylemler ise tamamen temelsiz. Dün uzun uzadıya yazdım. İnşa edilmek istenen otoyolun ODTÜ'yle değil, daha ziyade Yüzüncü Yıl ve Çiğdem Mahallesi sâkinleriyle ilişkisi var. ODTÜ'nün sınırından geçen söz konusu yolun sadece 400 metresi doğal sit alanıyla örtüşüyor.
Ama bu bölümün yapımına başlamak için hukuki sürecin tamamlanması bekleniyor.
Hal böyleyken, neden protesto eylemleri birbirini takip ediyor? Ben her iki tarafı da kusurlu buluyorum. Belli ki bir takım gençlik grupları, acıları istismar ederek, "devrim" ateşini yakmak hevesinde. Buna mukabil, güvenlik güçlerinin temkinli davranması, onları marjinalize edebilecekken, bolca biber gazı kullanılıyor.
Devletin kullandığı dil de daha şefkatli olmalı. Kutuplaştırıcı bir üslûp, eylemlerde hayatını kaybeden gençlere mesafeli davranılması, fay hatları yaratıyor. Ve bir bakıyorsunuz Türkiye, bir uçtan diğer uca yangın yerine dönmüş. (Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Atakan'ın ölümü dolayısıyla üzüntü beyan etmesi, "ötekileştirme"nin sakıncalarını fark ettiğini gösteriyor.)