Adli yıl açılış töreninde Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu hükümeti eleştirdi; "çoğunluğun azınlığa tahakküm etmemesi gerektiğini" söyledi.
Demokrasinin sandıktan sandığa oy vermekle sınırlı bir rejim olmadığını ifade ederken, "Hukuk kurallarını uygulayanlar daima özgürlükçü pencereden bakar; çünkü demokratik hukuk devletinde özgürlükler esas, özgürlüklerin kısıtlanması ise istisnadır" dedi. Böyle konuşan bir kişinin Danıştay'ın başörtülü avukat kararını eleştirmesi bir çelişki değil mi? Hani özgürlükçü pencereden bakmak gerekirdi! Hani özgürlüklerin kısıtlanması istisnaydı!
Kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum: Avukatlık Yasası'nın 49'uncu maddesi uyarınca, avukatların resmi kılık ve kıyafetlerini belirleme yetkisi Türkiye Barolar Birliği'ne ait. Barolar Birliği, başörtülü avukatların duruşmaya girmesini yasaklıyordu.
Danıştay 8. Dairesi, 5.11.2012'de, avukatlık mesleğinin bir serbest meslek olduğu vurgusunu yaparak, kararın yürütmesini durdurdu.
Feyzioğlu, avukatların kamu görevi ifa ettiklerinden hareketle, Danıştay kararını bir rejim sorunu olarak değerlendirdi:
"Avukatların dini sembollerle duruşmalara girip, yargısal faaliyetlere katılmaları, yargının diğer kurucu unsuru olan hâkim ve savcıların dini semboller kullanarak yargılama yapmalarının önünün açılması anlamına gelir" diye konuştu.
Adli yılın başlaması sebebiyle düzenlenen törene Adalet Bakanı Sadullah Ergin de katılmıştı; Feyzioğlu'na cevap verdi. Aynen şöyle dedi: "Doğrudur, demokrasiler çoğulcu oldukları takdirde kıymetlidir.
Ama Sayın Barolar Birliği Başkanı kendi oturdukları koltuğa çoğunlukçu bir seçim sistemiyle gelmiştir. 79 vilayette yapılan seçimlerde % 50 oy alan liste, Genel Kurul delegelerinin tamamını alarak seçilmiştir ve çoğulculuğa asla kapı aralamayan bir sistemdir... Bir yandan inanç özgürlüğünü savunduklarını ifade ederken, diğer yandan Danıştay'ın, başörtülü avukatların önünü açan kararını da eleştirmekte ve hazmedemediklerini ifade etmektedirler."