Bugün, çıkar amaçlı suç örgütünün yaygın biçimde uygulanmasını ve bu suretle teknik takip yapılmasını haklı olarak eleştiriyoruz. Ama unutmayalım ki, bu imkânlar, 1999'da, Ecevit'in Başbakanlığı'ndaki DSP- MHP- Anap hükümeti döneminde yasaya konuldu. 1999'da, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu çıktı. Örgüt üyelerinin kullandıkları telefon, faks ve bilgisayar gibi kablolu, kablosuz sistemleri, yazıları, resimleri, sesleri dinleme, ayrıca ikametgâh, işyeri veya kamuya açık yerlerde her türlü faaliyetleri teknik araçlarla gözleme, ses ve görüntü kaydına alma hakkı devlet yetkililerine verildi. Bunun yanı sıra, "bilgisayar verileri incelenebilir, örgüte sızacak gizli görevli kullanılabilir" denildi.
28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu toplantısına takaddüm eden günlerde, bu toplantıya sunulmak üzere MİT bir rapor hazırlamıştı. "İrticai Faaliyetlerin Önlenmesine Dair Tedbirler" başlıklı raporda, "Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu'nda değişikliğe gidilerek; bilgisayarlar suç araştırmasında kullanılmalı, ses bantları ve bilgisayar kayıtları delil olabilmeli, özel cihazla uzaktan ev ve işyeri gibi mahaller dinlenebilmeli, polise gizli araştırma ve adam takibi yetkisi verilmeli" deniliyordu.
Ecevit hükümeti MGK'da benimsenen tavsiyelerin gereğini yerine getirdi. O gün bu tedbirlerin, dindar vatandaşlara, cemaatlere uygulanması düşünülüyordu. O zaman seslerini çıkartmayanlar, bugün teknik takip ve telefon kayıtlarına itiraz ediyor, dijital verilerin delil olarak kabulüne karşı çıkıyor.
Ava gittiler ama avlandılar.