Ordu, elbette bir ülkeyi güçlü yapan unsurlardan biridir.
Ama eğer, siyasete bulaşmışsa, darbelerle demokrasiyi inkıtaya uğratmışsa, o zaman ayak bağı haline gelir. Balkan Savaşı'nda bunu yaşadık. İttihat ve Terakki askeriye içinde örgütlenmiş, ona karşı olan Hürriyet ve İtilaf,
"Halaskaran-ı Zabitan"
(kurtarıcı subaylar) grubunun kurulmasına ön ayak olmuştu. Konuyu burada derinleştirmeyeceğim, sadece Balkan Savaşı'nı kaybetmemizde ordunun siyasetle ilgilenmesinin rol oynadığını söylemekle yetineceğim. Zaten Atatürk, birlikte Milli Mücadele'yi kazandığı komutanlara "Ya üniforma, ya siyaset" seçeneğini vermiş, asker olarak kalmak isteyenlerin politikada önünü bu yüzden kapatmıştı.
Kanal 24'te Tayyip Erdoğan, askerlerin yargılanmasını kastederek "bu hususun terörle mücadeleyi zaafa uğrattığını" söyledi. Keşke Bülent Arınç'ın gerçekçi sözlerini hatırlasaydı.
Ne demişti Arınç: "Allah'a şükür bu generaller zamanında savaşa girmedik.
Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Siyasetle uğraşmışlar, darbelerle uğraşmışlar."
Sanki Türkiye terörle mücadelede, davalar başlamadan önce başarılıydı! Sahada tek bir komutan bile göremezdik. Askeri vesayet kırıldı da, şimdi komutanlar Güneydoğu'da operasyonu sevk ve idare ediyor. Hatırlayınız komutan golf oynadığı için, Aktütün saldırısı öncesi teröristlere ilişkin bilgiler ona bir türlü bildirilememişti. Ya döşediği mayınla askerlerin ölmesine yol açan komutana ne demeli!
Ergenekon operasyonu ve akabinde yargılamalar başlatılmamış olsaydı, çoktan AK Parti kapatılmış, Erdoğan ve arkadaşları yasaklanmış olacaktı. Hilmi Özkök dik durmasaydı, daha iktidara gelir gelmez AK Parti'nin ümüğü sıkılacaktı; kafalarına balyoz inecekti. Bu bakımdan Tayyip Erdoğan'a yargının moralini bozmayacak şekilde konuşmasını tavsiye ederim.