Eski İran hükümdarlarından biri, vezirine, oğlunun hocasından yakınıyordu: - Ben istiyorum ki oğlum ilim öğrensin, benim yerime iyi bir hükümdar olsun. O ise, devamlı müzikle, sesle, sazla meşgul. Demek ki hocası ona iyi bir yön veremiyor.
Vezir aynı görüşte değildi: - Hükümdarım hocanın elinde mucize yok. Çocuğun kabiliyeti neyse, hocası ancak onda ilerlemesine, olgunlaşmasına yardım edebilir. İnsanın tabiatı değiştirilemez. Terbiye yaradılışa tâbidir.
Hükümdar terbiye ile yaradılışa yön verilebileceğini iddia ediyordu. Bunu ispatlamak için bir akşam sarayında eğlence düzenledi. Eğlence sırasında eğitilmiş kedilerin bir gösterisi de yer aldı. Kediler, sırtlarında, bir tabak içinde yanan mumları taşıyorlar ve onları düşürmüyorlardı. Hükümdar vezire, kedileri göstererek, "Görüyorsunuz, terbiyenin nelere gücü yetiyor" dedi.
Vezir karşılık vermedi. Yeni bir eğlence gecesini bekledi. O geceye gizlice birkaç fare getirdi. Kediler gösteriye başladığı zaman fareleri kedilerin ortasına doğru salıverdi. Kediler sırtlarındaki tabağı, mumu unutup farelerin peşine takıldılar. Mumlar, tabaklar hepsi bir yana yuvarlandı. Yanan mumlardan yerdeki halılar tutuştu. Ortalık bir anda ana-baba gününe döndü. Tam bu esnada vezir padişaha yanaşıp iddiasını ispatlamanın gururuyla şöyle dedi:
- Gördünüz mü padişahım terbiye yaradılışa tâbidir.
(Veysel Eroğlu'na teşekkürler)