Açlık grevi sürüyor. Bir kere bunun ölüm orucundan farklı olduğunu hatırlatalım. Açlık grevi sırasında sıvı alınabiliyor; ölüm orucunda ise, mutlak bir beslenmeme söz konusu. Ama tabii ki, açlık grevi sonucunda da, Allah korusun, ölümler ortaya çıkabilir.
29 Ekim Çankaya resepsiyonunda nabız tutma fırsatını yakaladım. BDP'liler, bir an önce çare bulunmasını istiyor. Ama Tayyip Erdoğan'ın grup konuşmasından da anlaşıldığı üzere, Başbakan açlık grevini devlete bir meydan okuma olarak değerlendiriyor; ortamı yumuşatacak adım atmaya niyetli değil. Aslında, Erdoğan, evvelki gün grupta doğru şeyler söyledi. PKK önderlerinin yüzüne aynayı tuttu: "Sizler niye açlık grevi yapmıyor ve bu gençleri istismar ediyorsunuz?" diye sordu. Taleplerin cezaevi şartlarıyla ilgili olmadığını hatırlattı.
Öte yandan, BDP'liler, Ceza İnfaz Kanunu'na göre, sanıkların belirli süreler dahilinde avukat ve yakınlarıyla görüşme hakkına sahip olduğunu belirtiyor. Bu durumda, yasal bir hak Öcalan'a tanınmamış oluyor. Ama Apo'nun avukatları kanalıyla eylem talimatı verdiği düşünülürse, yasağın sebebi de kendiliğinden ortaya çıkıyor. Hatta Öcalan, "Devrimci halk savaşını başlat bakalım başlatabilirsen" mealindeki cümleleriyle yaygın şiddet eylemlerinin fitilini de tutuşturan kişiydi. Bu talimat da, gene avukatlar kanalıyla ilgili yerlere iletilmişti. Her şeye rağmen, terörü sonlandırmak istiyorsak, Öcalan gerçeğini kabul etmek zorundayız. Bunu, Başbakan da biliyor olmalı ki, zaman zaman yeni bir Oslo sürecinden söz ediyor.
Radikal'in haberine göre, hükümet, Diyarbakır Baro Başkanı Emin Aktar'ın İmralı'ya gitmesine sıcak yaklaştı. Ama Aktar, yanında bölgeden bir başka avukatın da bulunmasını isteyince, düğüm çözülemedi. Konunun sadece tecrit olmadığı ortada. Çünkü, Öcalan, ailesiyle görüşmek istemiyor. Hatta BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Mesele Mehmet Öcalan'ın İmralı'ya gitmesi değil, Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan çıkması" diye konuştu. Olaylar tırmanıyor... Açlık grevleri sebebiyle BDP çeşitli vilayetlerde gösteriler tertip ediyor. Hatta Bursa'da gördüğümüz gibi, yer yer milliyetçi gençlikle aralarında çatışma çıkıyor. Tehlikeli ve sancılı bir süreç yaşıyoruz. Tarafların uzlaşmasıyla sorunun bir an önce çözülmesini diliyorum.