Muhalefetsiz demokrasi olmaz. Aynı şekilde muhalif basın olmadan da, demokrasi olmaz. Bu yüzden, bazı kalemlerin AK Parti iktidarını eleştirmesi, hatta eleştirirken haksızlık yapması, iktidar mensupları tarafından sevinçle karşılanmalı. Çünkü bu gibi eleştiriler, hakaret olmadığı takdirde, Türkiye'deki demokratik düzenin varlığının delilidir.
Cüneyt Özdemir, Radikal'de, "Ahmet Davutoğlu'nun Myanmar'da ne işi var?" diye yazdı. Erdoğan'ın cevabını duyunca, "Eyvah" dedim. Erdoğan "Ben buradan o medya patronuna yazıklar olsun diyorum. Bu adamları köşe yazarı olarak nasıl tutuyorsunuz? Bu tür hedefi, aşkı, heyecanı olmayan insanların eline kalem vermişsin; köşe teslim etmişsin..."
Tabii başbakan böyle çıkış yapınca bunun yansımaları oluyor; patron çekiniyor; genel yayın müdürü paniğe kapılıyor; yazarın canı sıkılıyor. "Patronumu güç durumda bıraktım" endişesine kapılıyor; "İstifa edeyim" diye düşünüyor. Yazarın eşi, 2 dönem AK Parti'ye oy vermiş olmasına rağmen, inancı sarsılıyor.
Ya benim gibiler... İlk günden beri AK Parti'yi destekleyen ve hâlâ da inancını kaybetmeyenler! Onların da dünyası yıkılıyor. Sonuçta Radikal gazetesi Cüneyt Özdemir'e sahip çıkabilirken, bir başka muhalif yazar Yıldırım Türker'i koruyamıyor. Radikal Genel Yayın Müdürü Eyüp Can, korumak istiyor. Bu yüzden Türker'den "Biraz yazını hafiflet" diye rica ediyor. Türker de istifasını veriyor.
Bazı meslektaşlarımız Erdoğan ailesine çok yakınlaştı. Eskiden demediklerini bırakmamışlar. Şimdi "gerçeği" görmeye başlamışlar! Maziyi unutturmak için de, tam manasıyla "Evet Efendim"ci olmuşlar. Yarın, öbür gün... Bir gün... AK Parti biraz sendelese, bu kişilerin sığınacak başka liman arayacakları belli. Ama bakıyorum, Erdoğan, çürük yumurtaları sepetine almış, bel kemikli olanlara ise çatıp duruyor. İnsanların zihninde soru işaretleri beliriyor. Bu otoriter hava, bunaltıyor Sevgili Başbakanım. Dost acı söyler... Benimkisi de galiba biraz öyle oldu.