Mimar Sinan Üniversitesi rektörü profesör Yalçın Karayağız'ı, CNN Türk'te, Cüneyt Özdemir'in programında dinledim. "Evren'in portresini yapmayacağını"açıklıyordu. Pek güzel! Profesörümüz darbe karşıtıydı ve bu yüzden Evren'e tepki göstermişti.
Tabii beklenen soru geldi: "Ya Cemal Gürsel?"
Bir baktım kırk dereden su getiriyor, Karayağız. Ama Cüneyt Özdemir tecrübeli gazeteci, net bir cevap istedi.
Bu defa Karayağız, 1961 Anayasası'nın ne kadar demokratik olduğundan söz ederek, 1982 Anayasası'nı eleştirdi.
Oysa anayasaları değil, Evren'le Gürsel'i karşılaştırmalı, aralarında nasıl bir fark gördüğünü söylemeliydi. Ama söylemedi.
Cüneyt'in ısrarlı soruları karşısında, Evren'in düzmece bir referandumla kendisini seçtirmesini, protestosunun gerekçesi olarak gösterdi.
Ya Gürsel nasıl cumhurbaşkanı oldu?
TBMM'nin özgür iradesiyle mi? İki Milli Birlik Komitesi üyesi, rakip aday Anayasa profesörü Ali Fuat Başgil'i tehdit ederek, yarıştan çekilmesini sağlamadı mı? Hem Prof. Karayağız'ın o çok övdüğü anayasa, Çankaya protokolüyle, daha ilk adımda çiğnenmedi mi? Çankaya protokolü ile Gürsel'in cumhurbaşkanlığı ve İnönü'nün başbakanlığı, parti liderlerine dayatılmadı mı?
Kaldı ki, Cevdet Sunay'ın cumhurbaşkanlığı da, askeri vesayet sisteminin bir neticesidir. Yoksa TBMM, Silahlı Kuvvetler Birliği cuntasının önde gelen bir ferdini neden cumhurbaşkanı seçsin?
27 Mayıs'tan sonra genelkurmay başkanlarının Çankaya'ya çıkması gibi bir gelenek yerleşmek üzereydi; Faruk Gürler, genelkurmay başkanlığından istifa ederek, bu sebepten dolayı aday olmuştu. Ecevit ve Demirel'in uzlaşarak Fahri Korutürk'ü seçmeleri de, aslında, hür irade mahsulü değil, bir tehdidi savuşturma maksadına yönelmişti.
Demokrasi kıstasına vurulsa, portresi yapılacak az sayıda cumhurbaşkanı bulabileceğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.