Veysel Eroğlu'ndan, güzel Türkçemizle ilgili çok anlamlı bir mesaj aldım.
Başlığı "Arıyorum"
"Karaman oğlu Mehmet Beyi arıyorum. Göreniniz, duyanınız var mı? Bir ferman yayınlamıştı ."Bugünden sonra, divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste, meydanda, Türkçe'den başka bir dil konuşulmaya" demişti. Dolandığınız yerlerde, Türkçe olmayan isimlere, gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?"
Bu çağrıdan sonra güzel dilimizi bozan kelimeler sıralanıyor: "Tanıtım, demo; sunucu, spiker; gösteri adamı, showman; bakkal, market; hanım ağa, first lady; torba, poşet; ucuzluk damping; ilân tahtası bilboard; bilgi akışı, brifing; merak ya da uğraş hobby; koruma ya da muhafız, body guard; itibar ya da saygınlık prestij; büyük, mega; küçük mikro; özlem ya da hasret, nostalji; büyük şehirler, mega kent; hesap, adisyon; sevimli sempatik, sevimsiz antipatik; köşkler, villa; eşik antre; vurguncu spekülatör; eşkıya mafya; mesire piknik; yıldızlar, star."
Ve sonuçta söz şöyle bağlanıyor: "Toprağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken, dilimizin çalındığını, talan edildiğini fark etmiyor musunuz? El diline özendiğimiz için, içi yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik. Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı? Karaman oğlu Mehmet Beyi arıyorum. Göreniniz, duyanınız, bileniniz var mı? Bir ferman yayınlamıştı. Hayal meyal hatırlayıp sahip çıkanınız var mı?"