Geçtiğimiz aylardan birinde, Hayrünnisa Gül ile telefonda konuşuyorduk. Kötü muamele gören kadınlardan lâf açılınca, "En büyük şiddete ben muhatap oldum" dedi. İşin o tarafını düşünmemiştim. Gerçekten de, başörtülü kadınlarımız yıllarca aşağılandı, horlandı; manevi işkenceye maruz kaldı. Hayrünnisa Gül'ü düşününüz... Üniversite kapısından geri çevrildi. Kocasının yanında "eksi puan" olarak takdim edildi. Hayrünnisa Gül olmasaydı, Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığına tartışmasız seçilebilirdi. Sırf onun başörtüsü yüzünden komutanın biri, "Cumhurbaşkanım" diye hitap etmedi Abdullah Gül'e. Bir diğeri, havaalanında elini sıkmamak için sıradan çıktı. Ahmet Necdet Sezer, eşleri başörtülü olan erkekleri de Çankaya'ya davet etmedi. 29 Ekim resepsiyonları, asker için özel tertip edildi. Çünkü, Hayrünnisa Gül'ün ev sahibesi olduğu toplantıya iştirak etmek istemiyorlardı. Törenlere, asker eşleri katılırken, Hayrünnisa Gül, kocasının yanında yer alamadı.
Hayrünnisa Hanım, "Şiddete uğradım" derken çok haklıydı. İçine akıttı gözyaşlarını; eşine ve memlekete zarar vermesin diye susmayı tercih etti. Onlara "gerici" dediler, "tehdit" gibi gördüler. Başörtüleri dolayısıyla "sakıncalı", "nâkıs" ilân edildiler.
Türkiye birer birer, adım adım kendisini bu ayıplardan kurtarıyor.