Dün yazdım... Ama bugün "tek oy" konusuna devam edeceğim.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) üye seçiminde çoğulculuk sağlansın diye her hâkim ve savcının tek bir kişi için oy kullanacağı esası benimsenmişti. CHP, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu ve söz konusu sınırlama kaldırıldı. Bu yüzden, 17 Ekim 2010'da, alt kademe hâkim ve savcılarının her biri, bir kişi seçmek yerine, Adli Yargı'dan 7 asil 4 yedek, İdari Yargı'dan 3 asil 2 yedek üye için topluca oy kullandılar. Tek başına aday olanların seçilme şansı bulunmadığından, anahtar liste tanzim edildi. Bakanlık Müsteşar Yardımcısı İbrahim Okur, yargı camiasında tabanı olan, sevilen hâkim ve savcıları örgütleyerek, bir anahtar liste çıkardı. Aynısını YARSAV da yaptı. Onun da, anahtar listesi vardı. (Bunların resmi listeler olmadığını hatırlatalım) Ayrıca, iddiaların aksine, listedeki isimlere blok oy kullanılmadı. Sözgelimi İbrahim Okur, 6 bin oyla HSYK'ya seçilirken, bir başkası, 4 bin ya da 5 bin oyla Kurul üyesi olabildi.
Peki CHP, niçin her hâkim ve savcının sadece tek bir kişiye oy atmasına karşıydı? Çünkü Yargıtay ve Danıştay'daki çoğunluğun eğilimi kendi görüşlerine yakındı. "Blok liste" çıksın, azınlıkta kalan eğilim HSYK'ya yansımasın istiyorlardı. Yargıtay hâkim ve savcıları 3 asil ve 3 yedek, Danıştay'dakiler ise, 2 asil 2 yedek için oy kullanacaktı. Azınlıkta kalanların, yeterli çoğunluğa ulaşması böylece engellenecekti. Alt kademe mahkemelerinin hâkim ve savcıları açısından tek örgütlü güç YARSAV diye düşünüldüğü için, hesaba göre, HSYK'nın yapısı, gene, "tek tip" olabilecekti. Evdeki hesap çarşıya uymadı ve İbrahim Okur'un "anahtar listesi" oyunu bozdu.