Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NAZLI ILICAK

Atatürk elbette haberdardı

Türkiye'de bazı tartışmalar tamamen cehaletten kaynaklanıyor. Resmi ideoloji ve bize empoze edilen bilgiler yüzünden cahil kalmışız. Tarihimizde yaşananları objektif bir biçimde öğrenmekten mahrum bırakılmışız. Dersim olayından Atatürk'ün haberi var mıydı, yok muydu tartışmasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Şüphesiz haberi vardı. Tarihi hadiseleri bilen bir kişinin "Haberi yoktu" demesi zaten imkânsız.
Ya Kemal Kılıçdaroğlu'nun doğrudan bir cevap vermek yerine "Arşivler açılsın" demesine ne buyrulur? Arşivler açılabilir ama bugünkü halde de bir süredir her şey yazılıyor çiziliyor. Bizzat kendisi İhsan Sabri Çağlayangil'in anlattıklarına şahit olmadı mı? Çağlayangil, ona, "Ordu, mağaralara doldurduğu Dersimlilerin üzerine zehirli gaz sıktı; onları fare gibi zehirledi" dememiş miydi? Öyleyse neden daha açık bir şekilde Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün'ün arkasında duramıyor?
Dersim konusunda birçok yazısı çıkan Ayşe Hür'ün anlattıklarından kısa bir derleme yapacağım bugün.
Tunceli, Bingöl, Erzincan, Elâzığ'ı da içine alan bölgenin adı bir zamanlar Dersim'di. Osmanlı dönemindeki ilk Dersim raporu 1896'da hazırlandı. Onu başka raporlar izledi. Hepsinin ortak özelliği, Dersimlilerden "Vahşiler, ilkeller, caniler, ikiyüzlüler" gibi aşağılayıcı bir dille söz etmesiydi.
Cumhuriyet döneminde Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey, 1926'da hükümete sunduğu raporda şöyle demişti: "Dersim cumhuriyet hükümeti için bir çıban başıdır. Bu çıban üzerinde kesin bir ameliye yapmak, memleket selâmeti için mutlaka lâzımdır." 1931'de, Birinci Umum Müfettişi İbrahim Tali, yöntemi şöyle açıklamıştı:
"A) Bütün Dersim'in hariçle münasebetini keserek, taarruz ve ticaretlerine mani olmak, aç kalacak halkı zamanla kendiliğinden ilticaya zorlamak ve şu suretle Dersim'i fenalardan tahliye. B) Her tarafı esaslı suretle kapattıktan sonra, çemberi tedricen darlaştırmak ve fenalıklardan dolayı yakalananları derhal Dersim'den çıkararak garba atmak ve serpiştirmek."
Bir başka rapor da, dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'a verilmişti: "Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silâhlı Kuvvetlerin müdahalesi Dersim'e daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder. Dersim evvela koloni gibi nazar-ı itibara alınmalı, Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli..."
Bütün bu rapor alışverişi sırasında Atatürk işin başında; her şeyden haberdar...
1935'te Başbakan İnönü, Dersim'in adını "Tunç Eli" olarak değiştiren bir kanun çıkardı. Kanun uyarınca, Elâzığ, Tunç Eli, Erzincan ve Bingöl'ü içeren Elâzığ merkezli Genel Valilik (Bir nevi Sıkıyönetim Komutanlığı) kuruldu.
Tunç Eli yasak bölge ilân edildi. Giriş çıkışlar özel izne tâbi kılındı. Var olan gerginlik daha da arttı. Ufak tefek ayaklanmaları, Şeyh Rıza liderliğindeki direniş takip etti. 4 Mayıs 1937'de, havadan uçakla atılan bildiride bölge halkı teslim olmaya çağrılıyordu. "Teslim olursanız cumhuriyetin adil muamelesinden başka hiçbir şey görmeyeceksiniz. Aksi takdirde her tarafınızı sarmış bulunuyoruz. Cumhuriyetin kahredici orduları tarafından mahvedileceksiniz" ihtarı yapılıyordu. Gene 4 Mayıs 1937 tarihini taşıyan Bakanlar Kurulu'nun gizli bir kararında şöyle deniliyordu: "Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe, isyan ocakları daima olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silâh kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür."
Atatürk 1935'te Tunç Eli kanunu çıktığında, işin başındadır. 1936'da TBMM'nin açılışında yaptığı konuşmada, "Bu korkunç çıbanı koparmak, kökünden kesip temizlemek" gerektiğini savunmuştur. 4 Mayıs 1937 günü Dersim'in kaderini belirleyen Bakanlar Kurulu'na Atatürk başkanlık etmiştir. 1 Kasım 1937'deki TBMM konuşmasında ise, "Milletimizin layık olduğu medeniyet ve refah seviyesine ulaşmasını engelleyecek hiçbir maniaya yer bırakılmadığını söylemekle bahtiyarım. Tunç Eli'deki icraatımız bu hakikatin ifadesidir" demiştir. Zaten, Diyarbakır'dan kalkıp bölgeye bomba yağdıran uçaklardan birini de kullanan Mustafa Kemal'in manevi kızı Sabiha Gökçen'di.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA